Türk Dil Kurumu yani TDK’nın sitesinde ‘BABA’ diye yazdığımızda: Çocuğu olan erkek / Çocuğun dünyaya gelmesinde etken olan erkek / Bir ülkeye veya bir topluluğa yararlı olmuş kimse / Anlayışlı, iyi huylu erkek / Ata / Tarikatların bazısında tekke büyüğü gibi 10’dan fazla anlama gelen karşılığını bulmak mümkün…Böylesi önemli bir kavramın hele ki ‘Babalar Günü’ gibi bir günle sınırlandırılmış olmasını kabullenmek beni ifrit etse de yapacak çok da bir şey yok.
Doğum günlerine, yaş kavramını dahası hiçbir özel güne inanmayan ve dahi ret eden ben de aslında bir ‘baba’ olmama rağmen bu tarz günleri saçma bulurum, lakin olgunlaşmaya inanırım. Acının, öfkenin, nefretin, kinin, özlemin, sevginin, aşkın, hasretin nasıl bir ibresi yoksa annelik ya da babalık bağının da bir ölçüsü yoktur. Bu yüzden böylesi ulvi kavramların bir gün ya da bir hafta ile özdeşleştirilmesi ya da hatırlanıyor olmasıdır aslında beni çıldırtan nokta. Sadece özel günlerde değil her gün babalık kavramının ya da annelik kavramının unutulmadan yerine getirilmesi gerekir.
Dünya’da da babalık kavramı ya da babalığın önemi ile ilgili çok güzel sözler var. Örneğin Fransızların atasözünde babaların özeti şöyle yapılıyor: "Doğanın yarattığı bankerler". Babalar için Dostoyevski; "Sadece hayat veren değil, hayat verip hak eden baba adını taşıyabilir" diyor ama benim favorim ise William Maxwell’in söylediği: "Baba olmak zor değildir ama babalık etmek zordur" sözü…
İşte şu hayatta yaşadığın kadar küçük, yaşayamadıkların kadar büyüksün bu nedenle hayatın doğası gereği büyüyor, sabrettiklerimiz kadar olgunlaşıyoruz. Bugün 7 yaşındaki bir çocuğun babasına bakışıyla; 37 yaşındaki olgun bir adamın babasına bakışı nasıl ki aynı değilse 37 yaşındaki bir babanın kızana bakışıyla 77 yaşındaki bir babamın evlat sahibi oğluna bakışı da bir değil.
Günümüzde; 7 yaşında çocuk reklamların ve tüketim toplumunun da etkisiyle Babalar Günü’nde babasına tişört, gömlek, kravat ya da bir parfüm almayı (annesinin yönlendirmesiyle) kendisi için yeterli görürken aynı çocuk 37 yaşında geldiğinde ‘Ata’ anlamındaki babasının varlığını daha iyi anlayıp onunla zaman geçirmeyi babaya verilecek en güzel armağan olarak görmeyi öğrenebiliyor.
Babanın Mirası Soyadı…
Harry Truman "Bir babanın çocuklarına bırakabileceği en büyük mirasın, iyi bir ad" olduğunu belirterek, gerçek mirasın tanımını yapmış. Ne kadar da doğru bir söz değil mi…. Ayrıca Balcaz “Bir baba, kendi mutluluğundan çok, çocuklarının mutluluğu ile mutlu olur” diyerek babaların mutluluğunda evlatların yerini çok güzel özetlemiş. Aslında günümüzde anneler çocuklar üzerinde daha çokmuş gibi dursa da gerçek bir baba evladının her hareketinden haberdardır, sadece anne gibi her an yanında değildir ama bu onu boş bıraktığı ya da boşladığı anlamına gelmez. Uzaktan izler babalar, takip ederler kollarlar, korurlar. Babaların sırları, bu işlevlerini belli etmeden, çaktırmadan yapmalarında saklıdır.
Türk babası sanılanın aksine çok ilgili, vicdanlı, duygusal ve hatta naif bir babadır bence. Yani bir parfüm şişesi ya da bir gömlekle geçiştirilemeyecek kadar da hisliler. Belki kucağına çok sık almazlar ya da sevgi sözcükleri söylemezler anneler kadar ya da çok fazla dokunsal iletişim kurmazlar ama her zaman onları takip ederler. “Ben Yaşar Usta" replikleri ile akıllarımıza kazınmış, Mahmut Hocamız Münir Özkul’un babalığını nasıl da severiz ve Babamızın öyle olmasını isteriz gerektiğinde. O yüzden her seferinde nasıl da ağlarız o film ekranlara çıktığında… Evet belki tüm babalar Türk sinemasının mihenk taşlarından Münir Özkul, Hulusi Kentmen, Nubar Terziyan gibi usta babalar değiliz ama hepimiz kendi evlatlarımızın babasıyız ve onların gözünde bizler süper kahramanlarız…. Sevgi&Saygı