“Doktor, çocuğunuz lösemi dedi. Doktora, “Lösemi nedir?” dedim. Yani kanser dedi. O an hani kafanızdan aşağı kaynar sular döküldü derler ya işte öyleydi. Eşim öğrendikten sonra omuzlarıma vurmaya başladı: ‘Senin yüzünden, senin yüzünden’ diyordu”KANSER SÖZE DÖKÜLÜNCE BAŞLIYOR, YÜREK DAĞLIYOR… ONLAR ACILARIN ÇOCUKLARI…Bir anne baba için çocuğunun kanser olduğunu öğrenmek çok acı verici ve korkutucudur. Kimisi yaşıtları gibi okulda top oynamayı, kimisi parkta ip atlamayı, kimisi de henüz anne kucağının şefkatini özlerken, onların hepsi lösemi ile mücadelenin birer kahramanı… Acı dolu haykırışların yükseldiği yürek sızlatan hikâyeleri, siz değerli okuyucularımız için farkındalık amacıyla kaleme aldık.Çocukluk çağı kanserleri, ailenin istisnasız tüm üyelerine korkunç bir darbe vuruyor. Çoğu vakada, ameliyatın yanı sıra kemoterapi veya radyoterapi ya da her ikisi de gerekiyor. Bunlar da beraberinde hoş olmayan yan etkiler getiriyor. Bu durum anne babalar için travmaya neden oluyor; suçluluk duygusuna, korkuya, üzüntüye, inkâra ve öfkeye yol açıyor. Uluslararası Kanserle Savaş Örgütü’ne göre, çocukluk çağı kanserleri, tüm kanser türleri içinde çok düşük bir orana sahip olmasına rağmen, her yıl dünya çapında 160 binden fazla çocuğa kanser teşhisi konuyor; gelişmiş ülkelerde yaşayan çocuklar arasında, kazalardan sonra en yaygın ikinci ölüm sebebi kanserdir.ÖLÜMÜN ÖTESİNE GEÇİP, GERİ DÖNMÜŞ KİŞİLERİN HİKAYELERi…Peki, bu durum ne kadar yaygındır? Ebeveynler tüm bunlarla nasıl başa çıkabilir? İşte acı dolu tecrübelerin, yürek sızlatan ayrıntıları…Hepsi Antalya’da yaşayan ancak acıları ve deneyimleri aynı olan üç ailenin çocuklarının kanser ile olan savaşına tanık olduk. Tanısından yaşanan zorluklara kadar geçirdikleri zorlu süreci Esra KÖKSAL ile paylaşan acılı aileler kanserle dans ederken ölümle nasıl burun buruna geldiklerini tüm çarpıcılığı ile okuyucularımız için anlattı. Mirkan, Melike ve Fatmanur lösemiyle savaşıp bu hastalığı yenen kahraman çocuklardan sadece bir kaçı. İşte minik kalplerin yürek burkan hikâyeleri…YAŞAMA ŞANSI YÜZDE 10Henüz daha yaşı dolmamış oğlunun 7 aylıkken lösemi olduğunu anlatan Anne Meral Kaplan, “Mirkan 7 aylıkken bir gece karnı şişti doktora götürdük. Karaciğer ve dalağı şişmiş. O gün sürekli ağlıyordu. Bir çocuk hastanesine gitmiştik. Kan tahlili yapan cihazlar sürekli hata veriyordu. Lökositleri o kadar yüksek ki cihazlar kan sonuçlarını okumamaya başladı. Gittiğimiz hastanede ki doktor bizi fakülteye yönlendirdi. Onun önerisi üzerine fakülteye gittik ve çocuğunuz yüzde 90 lösemi dediler. Ertesi gün ilik alındı ve oğlumuz yüzde 100 lösemiydi. Çocuğumuzun lösemi olduğunu öğrenmemiz anlatılamaz bir duyguydu. Beynim elim ayağım uyuştu fenalaştım. Yüreğim yangın yeriydi” diye konuştu.HER İHTİMALE HAZIRLIKLI OLUNBaba Fikret Kaplan, “Doktor çocuğunuz lösemi dedi. Doktora “Lösemi nedir?” dedim. Yani kanser dedi. O an hani kafanızdan aşağı kaynar su döküldü derler ya işte öyleydi. Eşim öğrendikten sonra omuzlarıma vurmaya başladı. “Senin yüzünden, senin yüzünden” diyordu. Tabi o bir şoktu. Doktor ise çocuğu size veremeyiz dedi. Nasıl olur doktor bey “Benim evde bir çocuğum daha var” dedim. “Hayır hemen tedavisi başlayacak ama yine de her ihtimale karşı kendinizi hazırlayın” dedi. Diğer çocuğumuz da Melisa idi. O zaman 5 yaşındaydı. Okula gidiyordu. Bir taraftan Mirkan’ımızın başında beklememiz gerekirken diğer taraftan Melisa’mızla ilgilenmemiz gerekiyordu. Ancak onunla sağlıklı bir şekilde ilgilenemediğimiz için Kıbrıs’a teyzesinin yanına gönderdik. Bir tarafta oğlumuzun iyi olmasını umut ederken 1 yıla yakın da kızımızdan ayrı yaşamak zorunda kaldık” dedi.BEYAZ KÜRELER İLİĞİN HER TARAFINI SARMIŞTITedavinin 2011 yılında başladığını ve o dönem Mirkan’ın yüzde 10’luk yaşam şansının olduğunu kaydeden Baba Fikret Kaplan, “Oğlumuzun yüzde 10 yaşama şansı vardı beyaz küreler iliğin ve kanın her tarafını sarmış durumdaydı. Tedavi ilk 8.gün, 15.gün, 64.gün şeklinde ilerliyor. O günlerde gidişatı tespit etmek amacıyla ilik alınıp bakılıyor. Mirkan’ın beyin sapında da kanser hücreleri vardı. Kanserli hücreler ilacın en zor ulaştığı yerdeydi. İlk iki tedavisi kötüydü. Ancak üçüncü bize umut oldu. O dönemde ülkemizde o kadar hassas cihaz yoktu. Almanya’da 2500 Euro’ya Mirkan’ın değerlerini ölçtürdük. Sonucumuz temiz geldi. Tedaviden 10 ay sonra damardan tedavinin yerine ağızdan tedaviye başladık. Doktorumuz ‘nakilden alacağımız yanıtı kemoterapiden aldık’ dedi. Bizde hem çok şaşırdık hem de çok sevindik. 9 ay arabada, koridorlarda, banklarda yattım. Tek kişilik odada kaldığımızda anne ve çocuk yatakta ben kanepede yattım hep. Çok mücadele ettik. Püf noktamız psikolojiydive başardık. Lösemiyi yeneli tedavimiz biteli 5 yıl oldu”” dedi.“ÇOCUĞUNU KEFENLE ÇIKARABİLİRSİN”Lösemiyi ilk kez bir televizyon dizisinde bir çocuğun lösemi olması ile öğrenen anne Ayla Uysal o diziyi gördükten sonra hemen test yaptırmak istedi ancak devlet hastaneleri o dönem için yeterli değildi.Tıpa gitmeyi de ihmal eden anne Ayla Uysal, çocuğunun lösemi olduğunu ise “Bak annesi… Ben kanser uzmanıyım. Bu hastalıkta birçok şeyi gördüm. Çocuğunu buraya ayaklarınla getirdin. Ama kefenle çıkarabilirsin. Buna hazırlıklı ol” sözleriyle öğrendi.Lösemi hastalığına yakalandığında kızının ana sınıfı öğrencisi olduğunu belirten anne Ayla Uysal, “Kızım bir gün okul çıkışı onu almaya gittiğimde elma toplama oyununu yapamadığını söylemişti. Kaburgalarının altını gösterdi. ‘Burası ağrıyor anne’ dedi. ‘Annecim çocukken bende de oluyordu, geçer’ dedim. Çok önemsenecek bir şey değil diye düşünmüştüm. Öyle değilmiş işte. Kızıma lösemi tanısının konulduğu günü hiç unutamıyorum. Melike çok sakinleşmeye başlamıştı. Kucağımdankalkmıyordu. Durumundan endişelendik ve hastaneye götürdük. 4,5 saat geçmesine rağmen benim kızımın kan sonucunu vermediler. Sonuçlar doktora geldiğinde ‘Ben muayenede bir şeyler hissetmiştim ancak bu kadar olduğunu tahmin edemiyordum’ dedi. O ana kadar hiç bir şey bilmiyorduk. Ancak annesiniz ve hissediyorsunuz. Doktorumuz sonuçlarla birlikte tıp fakültesine gitmemizi söyledi. O saatte tıp fakültesine nasıl yetişeceğimi söyledim. Doktor ise ‘Cahil cahil konuşma bu sonuçları bana söyleseler, tatilimi bırakır gelirim’ dedi. Bunu duyduktan sonra çok ciddi bir şey olduğunu anladım” dedi.“ÇOCUĞUN EN İYİ İHTİMALLE LÖSEMİ”Anne Ayla Uysal, “Eşimin hastanelere karşı ciddi anlamda antipatisi vardı. Geldim yanına tir tir titriyorum çocuğumun hastalığını bıraktım eşimden korkuma titriyorum. Götürmezse çocuğumu ya bir şey olursa diye. ‘Hastaneye geldik eşim kızı yatırmak isterlerse benim evde çocuğum var, kabul etme’ dedi. Saat akşamın 9’u oldu. Hala haber yok. Gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Sürekli ağlıyorum. En sonunda dayanamadım doktorun yanına gittim. O surat ifadesini unutamayacağım. ‘Bakın bu çocuğun annesi benim saatlerdir kan alıyorsunuz. Ne olduğunu bana da söyleyin’ dedim. Alaycı bir ses tonuyla annesi diye seslendi. ‘Çocuğun en iyi ihtimalle lösemi’ dedi. En iyi ihtimal ne demek? Yani bir annenin hayatında başına gelebilecek en kötü en ağır yani bunu anlatırken bile dilim şişiyor, konuşmak bile istemiyorum. Doktorun tavrı çok kötüydü. O lafı söyler söylemez bayılmışım. Bayılmamla birlikte bana ‘Kaldırın şunu yerden ya, bu böyle bayılır durursa bu çocuğun başında kim bekleyecek’ dediğini duydum. Sonra başka bir doktor bizi odasına aldı ve kızımızın lösemi olduğunu, her şeye hazırlıklı olmamız gerektiğini söyledi” şeklinde konuştu.PARKLARDAN NEDEN NEFRET EDİYOR?Minik Melike’nin o dönemde saçlarına çok düşkün olduğunu belirten anne Ayla Uysal, “Kızım sürekli saçlarının neden döküldüğünü sorardı ve hemen ağlamaya başlardı. Bunun üzerine bende saçlarımı kestirdim. Kızım hastanenin kuaförüne ‘Kestiğin saçları anneme gösterme canı çok acıyormuş’ diyormuş. 5 yaşında ki bir çocuk kuaföre böyle söylüyor. Saçını kessek bile yastıkta saç telleri kalıyordu koli bandıyla sabah uyanmadan yastığında ki saçları topluyordum. Görüp de üzülmesin diye” dedi. Tedavi sürecini de anlatan anne Ayla Uysal, 40 gün boyunca hastaneden hiç çıkmadıklarını belirtti.BUGÜN SENİN BAYRAMIN ANNECİMAnne Uysal şöyle konuştu:“Her gün koridorda bir annenin feryadı yankılanıyordu. Şuanda bile o sesler kulağımda. Bir sürü annenin yürek burkan yakarışı. Bugün sıra bana gelecek. Bugün sıra bende mi acaba derken 40 gün sonunda Melike’yi eve çıkardık. Eve geldik. Hadi kalk evimize gidelim dedi. Hastaneyi kendi evi zannediyordu. Bu durumu okyanusun ortasında savunmasız bir halde kalmaya benzetiyorum. Ne can yeleğiniz var, ne bir tutunacak dalınız. Eve geçtikten sonra steril ortam çok önemliydi. Bu nedenle evimize misafir kabul etmedik. Evimizi her gün dezenfekte ettik temizledik. Son olarak maske takan insanların hastalık taşımadığına dikkat çekmek istiyorum. Bir gün kızımı tedavi gördüğü dönemde çocuk bayramına götürdüm. Bugün senin bayramın annecim dedim. Ancak salıncakta sallanan çocuklar kızımı görür görmez, eyvah domuz gribi diye kaçışmaya başladılar. Kızım o gün bugündür parklardan nefret eder. O nedenle maskeli bir insan gördüğünüzde ondan kaçmayın. Asıl maskesizinsanlardan lösemili veya kanserli hastalar enfeksiyon kapabilir. Bırakın insanlar farklılıklarıyla insanların içinde yaşasınlar. Bir toplum psikolojisi de siz yaşatmayın ”“YAVRUM HEMEN ÖLECEK ZANNETTİM”Lösemi ile ilk olarak yüksek ateş, bademciklerde şişme ile tanıştıklarını söyleyen anne Ayşe Korkut, “Fatmanur 2,5 yaşında lösemiyle tanışmış oldu. İlk duyduğumda çok kötü oldum, yavrum hemen ölecek zannettim. Lösemi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorduk. Hastaneye yatışımız oldu. İlk önce Eğitim Araştırma Hastanesi daha sonra Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne sevk ettiler bizi. Onkoloji bölümünde çocuğumun lösemi olduğunu söylediler. Dünya başıma yıkıldı. Hiçbir şey bilmiyorsunuz, acemisiniz çocuğumu kaybedeceğimi düşündüm. 2-3 gün içinde ölecekmiş gibi geldi. Sonrasında 1 sene kadar kimyasal tedavi gördük. Çok zorlu bir süreçten geçtik. Bir sene tedavi sürecimiz oldu. Tedavi sürecinde bizim tedavi gördüğümüz zaman tedavi masraflarının belli miktarını biz ödüyorduk, eczanelerden reçete ediliyordu biz de alıyorduk. Şimdi ki gibi kolay değildi. Lösemi olduğunu öğrenmeden önce kızım sürekli iki adım yürüse yoruldum diyordu. Vücudunda morarmalar vardı. Acaba bir yere mi çarptı diyordum. Meğer onlar bu illetin belirtileriymiş. Doktorlar muayene ettiğinde kızımın birçok yerinde şişlik ve morarmalarının olduğunu söyledi. Çocuklarımızı kurtarabilmek için çok uğraştık. Çok mücadele ettik” şeklinde ifade etti.BUGÜN SIRA BİZDE Mİ?Hastalığı süresince kızı Fatmanur’a ilik nakli gerektiğini belirten anne Ayşe Korkut, “Kızım için ilik nakli gerekiyordu. Hastaneye yatan hastalarda sürekli kayıplar meydana geliyordu. Neredeyse her gün bir çocuğumuzu kaybediyorduk. Acaba bugün sıra bizde mi diye düşündüğümüz, endişelendiğimiz, titreye titreye tetik üstünde beklediğimiz çok oldu” diye konuştu. Minik Fatmanur’un yemek isteyip de yiyemediği yiyecekler de mevcuttu. Öyle ki yoğurt ve ayrana öyle hasret kalmıştı ki doktoru izin verdiğinde bir elinde ayran bir elinde de yoğurt vardı. Anne Ayşe Korkut, kızının sürekli köy tavuğu, bıldırcın ve kırmızı etle beslendiğini ancak süt, peynir, ayran, yoğurt gibi gıdaların yasak olduğunu söyledi.
Sağlık
15 Eylül 2018 - 20:38
Güncelleme: 21 Eylül 2018 - 22:19
KANSERLE DANS EDENLERİN ÖYKÜSÜ
Hayata sıkı sıkı tutunan minik ellerin sahipleri olan acılı anneler acı tecrübeyi şöyle öğrendi: “Bak annesi… Ben kanser uzmanıyım. Bu hastalıkta birçok şeyi gördüm. Çocuğunu buraya ayaklarınla getirdin. Ama kefenle çıkarabilirsin. Buna hazırlıklı ol”
Sağlık
15 Eylül 2018 - 20:38
Güncelleme: 21 Eylül 2018 - 22:19