Pandemi dönemini nasıl geçirdiniz?Pandemi döneminde eczacılar basamak sağlık hizmetinin baştaki sunucularından birisi oldu. Bu süreç gerçekten hepimiz için zorlayıcıydı. Çünkü hastalarla birebir diyalog kuran ve temasta olan kısımda eczacılar yer aldı. Antalya’da 1250 eczanemizde 5 bin civarı çalışanımızla süreçte önemli bir rol aldık. Pandeminin başlarında eczanelerde maske kalmamıştı. Eczacılar odası olarak maske temin ettik. Şu dönemde ise kendi maske markamızı Kamu İktisadi İşletmemiz vasıtasıyla üretiyoruz. Bunun dışında dezenfektan konusunda bir sıkıntı vardı tüm Türkiye’de etil alkol temini problemdi. Talebin fazla olmasından dolayı litre fiyatları 80-90 TL’ye kadar yükselmişti. Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği bir dezenfektan formülü vardı. O da yaklaşık 50TL’ye satılması gerekiyordu. Bunun içerisinde o rakama sığabilecek hammaddeyi temin etmiş olduk. Bu da hem vatandaşın doğru ürünü alması hem de ekonomik bir şekilde eline geçirmesiyle avantaj getirdi.Oda olarak eczanelerin sağlıklı işleyişi açısından neler yaptınız?Eczanelerde dezenfeksiyon hizmetlerini en başından beri ücretsiz yaptık. Antalya’daki 1250 eczaneye ayda iki defa olmak üzere dezenfeksiyon ekibini düzenli olarak gönderdik. Bu sürecin yönetilmesi gereken kısımlarından biri buydu. Antalya’nın yüzölçümüne baktığımızda 15 günde bir olmak üzere planlamamıza sığdırdık. Bu sayede vefat sayılarını engellemiş olduk. Halka bulaşmayı engellemiş olduk. Bu da sağlık açısından yapılması gereken bir şeydi. Şu an eczanelerde mesafe koşulları, bantlar, yönergeler hepsi Eczacılar Odası girişimleriyle salgının başından beri uygulanıyor. Nöbetçi eczanelerimizi herhangi bir kesintiye uğratmadık. Stok teminleri, bilgilendirmeleri gibi konularda da destek mesajları attık. Yeri geldi sahadaki nöbetçi eczaneleri yerinde ziyaretlerle eksiklerini tamamlamak bağlamında görüşmelerimizi yaptık. Öte yandan aşılama süreci, uzun süredir beklediğimiz bir süreçti. Eczacılar sağlıkçı kapsamında olduğu için aşılanmalarını tamamladı.Aşıların eczanelerden temin edilmesi noktasında bir talebiniz oldu mu? Yerli aşımız için bu mümkün olabilir mi?Bundan sonra işte eczacılığın gelmesi gereken yer; Avrupa’da eczacılık neler yapmış? Aşılar, eczanelerde var aşı bulunuyor ve uygulanıyor. Bu süreç içerisinde eczanın üstlenmesi gereken bir görev. Türkiye’de de bunun kanuni düzenlemeleri yapılması gerekiyor, gerekli altyapının oluşması gerekiyor. Çünkü en küçük yerde bile eczane var. Bu da oradaki hizmet alanında bulunmamız gerektiğini ispatlıyor. Bundan yaklaşık iki yıl önce birinci basamak sağlık hizmet sunucusu olarak da genelgemiz çıktı. Yani bizler artık bu konuda resmen görevliyiz. Bu görevi de yerine getirmek için Eczacılar Odası hazır. Kamu düzeninde zaten aşı programları tamamlandı. Yaş aralıklarına göre başladı ve devam ediyor. Beklentimiz yerli aşımızda olsa bunu tamamlamak. Çünkü nüfusun yarısından fazlasına ulaşmamız gerekiyor. Bu süreç daha bir uzun sürecek. Bizim kontrol edebildiğimizin dışında kalmaması, sağlıklı insan sayısını artırmak için aşılanmayı artırmamız lazım.Halkın aşıya yönelik endişesini nasıl yorumluyorsunuz?Şimdiye kadar Çin aşıları gerçekleşti. Herkes “acaba uygun mu? Yeterli mi?” gibi tartışmalar yaşarken bizim duruşumuz şu oldu: Aşı ne olursa olsun önemli bir faktör ve kesinlikle uygulanması gerekiyor. Bu konuda hastalarımız da bizlere danıştıklarında “evet olmalısınız” dedik. Sağlık çalışanları gözü kapalı bu çalışmadan yararlandı. Çin Aşısı inaktif aşı statüsünde yani eski arzda, eski statüde hazırlanmış bir aşı ve güvenilirlik açısından çok olumlu. Mutasyonlarda da etkin. Öyle olduğu için virüsün bütün içeriğini inaktif şekilde vücuda verdiğimiz için virüs içerisindeki herhangi bir RNA yapısını herhangi bir bölgesine karşı vücut antikorunu geliştiriyor. Mutasyon olsa da o virüsün tamamıyla tanıştığı için virüsün yapısına karşı hazırlığını yapıyor.Eczacılar ekonomik olarak bu süreçte nasıl ayakta kaldı?Biz bir meslek odasıyız. Ekonomik açıdan doğru adımlar atmalıyız. Bugün bir apartmanın bile bir aidatı var. Bu işleyiş için gerekli. Zaten Antalya Eczacılar Odası şu anki yönetim yaklaşık üç yıldır frene bastı. Aidatlarımız neredeyse ayda 50 liraya yakın bir fiyata indirgendi. Apartmandaki bir temizlik görevlisine verdiğimiz para kadar diyebiliriz. Bunun karşılığında Eczacılar Odası inanılmaz yüksek değerlerle eczacısına hizmet dağıttı. Bu gelen kısımda 1 Milyon liraya yakın sadece biz eczacıların dezenfeksiyonu ve maske gibi hazırlıklar için harcamalarda bulunduk. İnisiyatife bırakmadık herkese ücretsiz dağıttık. Öyle olduğu için uygulama tam oldu. Ekonomik değerleri yönettiğimizde aidat ve gelir gider dengesi bu işe yarıyor. Türkiye’nin eczacılıkta dördüncü büyük iliyiz. Nüfus açısından da açıklamalarda bulunuldu ve Antalya nüfus açısından beşinci sırada yer aldı. Bizler bu nüfusa doğru hizmet etmemiz için güçlü bir ekonomiye sahip olmamız gerekiyor. Sermaye yönetimi açısından başarıya ulaştınız diyebilir miyiz?Sonuçta bizler bir işletme değiliz! Ama gelirimizle giderimizi ayarlamazsak hizmetlerimizde aksamalar meydana gelebiliyor. Bu süreçte eczacının lehine yönetildi. Bireyselde kişi başı 150-200 lira civarı dezenfeksiyon yaptırılabilecekken biz ücretsiz yaptık ve kişi başına düşen maliyet bizlere çok çok aşağıda kaldı. Bu da bizim sermayemizi doğru yönetmemizi sağladı.Pandemi döneminde ilaç temini noktasında sıkıntılar yaşandı mı?İlaç temininde başlangıçta belirli maddeler kısıtlandı. Çünkü covid-19 tedavisinde değerlendirildiği düşünüldü. Mesela kan sulandırıcılar covid kapmış hastalarda mecbur bir üründü. Onlarda sorunlar oldu. Çok seyrek gelmeye başladılar. Sağlık Bakanlığı bir ara bunları kendi temin etti, kendi bünyesine aldı. Türkiye’de Famipravir yoktu, üretildi. Onun yerine sıtma hastalığına karşı etkili olan hidroksiklorokin isimli bir ilacımız vardı. O etken maddeyi içeren ilaç piyasadan kayboldu. Çünkü çok tüketildi. Hastalarda düzenli kullanılan bir üründü. Hastalar biraz mağduriyet yaşadı. Saha yönetimiyle bu mağduriyetler giderildi. Hem bakanlığın stokları hem eczanelerin stoklarıyla bunlar ekarte edildi. Şu sıralar ithal ilaçlarda sorun yaşıyoruz. Onlar yıllık kotası belli ürünler. Atıyorum göz ilaçları var, glokomda kullanılan ilaçlar var ve insülin preparatları var. Bunlar yıllık Türkiye’ye giriş sayısı belli olduğu için doğru tüketilmesi ve firmanın da bize göre temin yoluna gitmesi gerekiyor. Bu tür ufak tefek sorunlarımız var. Bunlar haricinde genel stokumuzda herhangi bir sorunumuz kalmadı.İlaç fiyatlarındaki artışın etkileri neler oldu?Şimdiye kadar sadece ilaç fiyatları artışlarıyla ilgili bir değişiklik geldi. Bu da sanayinin elindeki ürünün biraz bekletmesine yol açtı. “Neden” derseniz; iki gün sonra satsa aradaki gelecek kâr farkı sanayiye kazanç olarak döneceği için, ilacı saklayamazsın! Eczanelerimiz “Yarın zam gelecek bu ilacı bugün vermeyeyim yarın vereyim” gibi bir tutum içerisinde bulunmuyor ama ilaç sanayi kuruluşları kitlesel bir kazanç elde edeceği için ana stoğunu bir şekilde bekletiyor. Her seferinde bu sorunu yaşıyoruz. Şu an zam geldi, artışlar oldu, ürünler eczanelere tekrar tekrar iniyor. Bir sorun kalmadı.Raflarınızda ilaç stoğu ne gibi değişimler yaşadı?Salgında aşıdan ziyade kullanılan ürünler klinikte kullanıldığı için bakanlık nezdinde alım yapılıyor. Klinik ilaçlar onların teminiyle, onların stok yönetimleriyle gidiyor. Onun dışına çıkanları serbest eczanelerden temin edebiliyorlar. Sadece eczanelerde stoklarımızla ilgili gerçek sorunlar yaşadık. Bu dönemde sağlık ocaklarımız hizmeti kısıtladı. Çocuk hastalarımız ve 65 yaş üzeri vatandaşlarımız evde. Bu kişilerin serbest dolaşımları engellendiği için doğal olarak reçete oluşumları da engellendi. Grip ilaçlarını bu sene nerdeyse hiç satmadık. Çocuk ürünlerimiz nerdeyse raflarımızda son kullanma tarihlerini doldurmak üzereler. Ekonomik açıdan 2021’de en büyük riskimiz bu. Eczacının ortalama hasılatındaki her ay sattığı 5-10 bin liralık ürün bile olsa şu anda o ürünler nerdeyse bir yıldır rafta bekliyor. Zaten en iyi ilacın bile ömrü iki yıl kadar.Peki bu sorun nasıl çözülebilir? Bu sistemde son alıcı eczacı oluyor. Bir süt ve süt ürünleri gibi fabrikalar geri dönüşüm konusunda görev üstlenirken ilaç sanayisi bu konuda herhangi bir görev üstlenmiyor. Hatta tarihi dolduğunda bile o ilacın imhasından eczacı sorumlu oluyor. Maddeyi imha rakamlarıyla da eczacı muhatap oluyor. Bunlarla ilgili acilen düzenlemeler gelmesi lazım. Yasal yaptırımlar olması lazım. Üreticiye sorumluluk yüklenmesi lazım. İlk basamakta sıfırdan imal eden kişiye hiçbir sorumluluk verilmiyor, son basamakta elinde stoku bulunan eczacıya bütün maliyetler yükleniyor. Son kullanma tarihi bittiğinde zarar tamamen eczacının cebinden çıkıyor ve bunun yanında imhası da ayrı bir problem teşkil ediyor. Bu bir kurala bağlansa ve üreticiye belli bir sorumluluk verilse hiç değilse piyasada şişme arzda olmaz. İlaç biraz da tanıtımla reçete çıkan ürün grubunda. Yani hekim çalışmasını yaptığında hekim o ilacı tercih ediyor. Daha yüklü çalışmalarda bunlar stok maliyetlerine dönüşüyor. Eczacılar bu dönemde özellikle ciddi stoklar yapmadı. Bu seferde hastasına karşı bir mağduriyet yaratmamak için asgari stok edinmek zorunda kaldı. Bu sistemi eczacının sırtına yüklediler. Üretici ve dağıtıcı firmanın zararlarını da üstlenmesi gerekti. Sanayi, depo ve eczane gibi üç ayağa bölünüp bu maliyetlerin karşılanması gerekiyor.Röportaj: Murat ŞENTÜRK
Sağlık
26 Mart 2021 - 16:47
PANDEMİ İLE MÜCADELEDE ECZANELERİN ROLÜ
Dünya’da 2,5 milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesine sebep olan covid-19 virüsünün Türkiye’de görülmesinden bu yana eczacıların ilaçların üretiminden hastaya ulaştırılmasına kadar her aşamasında sorumluluk aldıklarını belirten Antalya Eczacılar Odası Başkanı Mehmet Ertekin, oda olarak verdikleri mücadeleyi, yaşadıkları zorlukları Akdeniz Bülten okuyucuları ile paylaştı.
Sağlık
26 Mart 2021 - 16:47