Dün; Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu’nun binlerce yerel medya ve çalışanları için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan istediği “DESTEK”ten sözetmiştim..
Yazımda bu desteğin gerekli olduğunu, ama “sadece yasal düzenlemeler ile mali desteğin yeterli olmayacağını” vurgulamaya çalışmıştım..
Ve yerel medya patronlarının ve çalışanlarının da “kendine çeki-düzen vermesi gerektiğinin” altını çizmiştim..
…
Burada ne demek istediğimin daha iyi anlaşılması için, 13 Kasım 2015’te bir haber üzerine yazdığım ve “yerel medyaya bakışın ne olduğunu ortaya koyan” bir yazıdan alıntı yaparak bir kez daha hatırlatmak istiyorum..
Yerel medyanın çalışanları da, patronları da, okuyucuları da bundan bir ders çıkarır umarım..
…
BUNA KIZMAYACAKSINIZ
Başlıkta kullandığım lafı, Kemer’in CHP’li Belediye Başkanı Mustafa Gül (o tarihlerde MHP’liydi) söylemiş, yerel bir gazetemiz de bunu manşet haber yapıp, “Gül nereye koşuyor” başlığıyla yayınlamıştı..
Bunun üzerine şunları yazmıştım:
…
Eminim bu lafa ve lafı söyleyen Gül’e, “gazeteci(!)” arkadaşlarımın büyük bir çoğunluğu çok kızmıştır..
Kızılmayacak bir laf değil..
Gazetecilik mesleğini yerle bir eden böyle bir lafa da söyleyene de kızmamak mümkün değil..
Ancaaaakk..
Benim meslektaşlarım buna kızmayacaklar..
Ben Antalya’ya geldiğim 1995 yılından bu yana 20 küsür yıldır, siyasilerden ve işadamlarından, hatta STK temsilcilerinden, “hemen hemen aynı lafları” çok duydum..
En azından Mustafa Gül bunu, “herkesin duyabileceği bir şekilde” açık açık söylemiş..
Üstelik, bu laf yüzünden çoğu gazetecinin kendisini yerden yere vuracağını bile bile söylemiş..
Bir siyasetçi için, büyük bir cesaret bu..
…
Gazeteciler için çok söylenen bir laf daha var..
“Basın toplantıları kahvaltılı-yemekli olmazsa pek gelen olmuyor, biz de çok kişi gelsin diye böyle yapıyoruz” diyorlar..
Bana göre, en az Mustafa Gül’ün söylediği söz kadar ağır..
Üstelik, her iki laf da “yalan” değil..
…
CEMİYET’E DÜŞEN GÖREV
Burada, dün biraz değindiğim bir çağrıyı hatırlatacağım..
…
Şimdi bir de kendimize bakalım..
Baştan söyleyeyim, lafım bütün gazeteci arkadaşlarım için değil..
Her meslekte olduğu gibi, bizim içimizde de meslek adına utanılacak işler yapan çürük elmalar var..
Bizim işimiz, onları bu camianın içinde tutmamak..
Bir çeşit “oto kontrol” yani..
Meslek etiğine aykırı hareketi kim yaparsa yapsın, “bağışlamamak” ilk işimiz olmalı..
Bu tür gazeteci(!)leri, hemen meslek kuruluşumuza şikayet etmeli ve meslek kuruluşumuz da, “bu kişinin bir daha gazetecilik yapamaması” için gereğini yapmalı..
1- Üye ise önce üyelikten çıkarmalı..
2- Ardından çalıştığı kurumla iletişime geçerek, bu kişinin ya “aklına başına toplaması” ya da bu mesleği bırakması sağlanmalı..
Üye değil ise, ikinci şık uygulanmalı..
Bunlara rağmen o gazeteci hakkında meslek kuruluşu ya da işvereni gereğini yapmıyorsa..
O zaman bu çürük elmalar kamuoyuna duyurulmalı..
En azından millet, kimin ne olduğunu bilir de ona göre davranır..
…
GEREĞİNİ YAPMALIYIZ
Eğer böyle yapmaz isek..
Hiçbir gazeteci arkadaşım, Mustafa Gül’ün söylediği sözlerin kendisini ezmesinden ve lekelemesinden kurtulamaz..
Zaten Gül, “gazetecilerin hepsi” için yapmıyor bu aşağılamayı..
Kurunun arasında yaş da yanmamalı..
Pisliklerden arınmazsak, o pisliğin bizim üzerimize bulaşmasını da engelleyemeyiz..
En önemlisi de, Erdoğan’dan istenen DESTEK hiçbir anlam ifade etmez..
…
Eleştiriyorsak, (ağır da olsa) eleştirilmeyi de göze almalıyız..
Bence..
Konfederasyon’un “yerel medya” için istediği desteği bir “milat” kabul edip, bugünden itibaren bu tür kişileri aramızda barındırmayalım..
Devlet gerekli desteği versin tamam da, biz de gereğini yapalım..
Tabii, “saygın bir mesleğin mensubu” olmak istiyorsak..