Bu röportajda boşanma davalarındaki hukuki süreçlerden kira artışları ve tahliye davalarına, iş hukuku uyuşmazlıklarından babalık davalarına kadar birçok önemli konuyu ele aldık.
Hukuk, insanların haklarını savunmak ve adaletin sağlanmasına katkı sağlamak anlamına gelir. Antalya’nın başarılı avukatlarından Merve Gürcü ile hukuk yolculuğundan, farklı dava alanlarındaki deneyimlerine kadar pek çok konuya değindiğimiz keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Gürcü, Döşemealtı’nda faaliyet gösterdiği ofisiyle, kişisel bir dokunuşla müvekkillerine hizmet vermeye devam ediyor.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Hukuk alanındaki kariyer yolculuğunuz nasıl başladı?
Ben Merve Gürcü, avukat olarak 5 yıldır Antalya Döşemealtı'nda kendi hukuk ofisimi yönetiyorum. Hukuk eğitimimi tamamladıktan sonra Antalya’da stajımı yaptım ve mesleğe duyduğum ilgiyle, kendi ofisimi açarak bireysel olarak müvekkillerime hizmet vermeye başladım.
Kariyerim boyunca farklı hukuk dallarında çalışarak dosya çeşitliliği içinde deneyim kazandım. Ancak özellikle boşanma davaları, iş davaları, ticari davalar üzerine yoğunlaşarak bu alanlarda uzmanlaşmaya yöneldim. Avukatlık, yalnızca hukuki süreçleri yönetmek değil, aynı zamanda insanların hayatlarına dokunarak onların haklarını korumalarına yardımcı olmak anlamına geliyor. Müvekkillerimin en hassas ve kritik dönemlerinde yanlarında olmak ve adaletin sağlanmasına katkıda bulunmak benim için büyük bir sorumluluk ve aynı zamanda bir motivasyon kaynağı.
Bugün, aktif olarak hukuk alanında çalışırken, aynı zamanda hukuki konularda yazılar kaleme alarak toplumun bilinçlenmesine katkı sağlamayı da hedefliyorum. Hukukun yalnızca bir meslek değil, hayatın her alanında etkisini hissettiren bir perspektif olduğuna inanıyorum.
Hangi alanlarda uzmanlaştınız? Günümüzde en çok karşılaştığınız hukuki meseleler neler?
Avukatlık mesleğinde geniş bir yelpazede hukuki meselelerle ilgileniyorum, ancak özellikle boşanma, iş, kira ve ticari davalar üzerinde yoğunlaşıyorum.
Boşanma davaları:
Boşanma süreçleri sadece hukuki değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik etkileri de olan hassas davalar. Mal paylaşımı, velayet, nafaka gibi konular çiftler arasında ciddi anlaşmazlıklara yol açabiliyor.
İş davaları:
İşçi-işveren uyuşmazlıkları, kıdem ve ihbar tazminatları, fazla mesai alacakları ve işe iade davaları en sık karşılaştığımız iş hukuku meseleleri arasında yer alıyor.
Kira davaları:
Özellikle Antalya’da kira davaları son dönemde büyük bir hukuki sorun haline geldi. Fahiş kira artışları, tahliye davaları ve kira tespit davaları en sık karşılaştığımız konuların başında geliyor.
Ticari davalar:
Ticaret hukukuna ilişkin davalar da önemli bir uzmanlık alanım. Şirketler arasındaki sözleşme ihlalleri, alacak davaları, haksız rekabet davaları ve ticari alacak tahsili konularında çalışıyorum.
Tazminat davaları:
İş kazaları, haksız fiil veya trafik kazaları nedeniyle açılan tazminat davaları da yoğun olarak takip ettiğim dosyalar arasında.
Aile içi şiddet ve koruma kararları:
Kadına karşı şiddetle mücadelede hukuki süreçler büyük önem taşıyor ve bu alandaki başvurular her geçen gün artıyor.
Hukuk, toplumsal dinamiklerle doğrudan bağlantılı olduğu için sürekli değişen ve gelişen bir alan. Ben de mesleğim gereği bu değişimleri yakından takip ediyor ve müvekkillerime en güncel hukuki çözümleri sunmaya gayret ediyorum.
Boşanma davalarında en sık karşılaşılan hukuki sorunlar nelerdir? Çekişmeli ve anlaşmalı boşanma süreçleri arasındaki temel farklar nelerdir?
Boşanma davaları, hukuki sürecin yanı sıra duygusal ve psikolojik boyutları da olan hassas süreçlerdir. En sık karşılaşılan hukuki sorunlar arasında:
Mal paylaşımı – Eşler arasında edinilmiş malların paylaşımı, özellikle ev, araç ve banka hesapları gibi maddi varlıkların bölüşülmesi konusunda ciddi ihtilaflar yaşanabiliyor.
Velayet davaları – Çocukların velayeti konusunda taraflar arasında anlaşmazlık yaşanması, boşanma davalarını daha uzun ve çekişmeli hale getirebiliyor. Çocuğun üstün yararı esas alınarak karar verilse de, ebeveynler arasında büyük hukuk mücadeleleri yaşanabiliyor.
Nafaka talepleri – Yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası konusunda taraflar arasında anlaşmazlık çıkabiliyor. Özellikle nafaka miktarı ve süresi hakkında ciddi hukuki uyuşmazlıklar yaşanıyor.
Aile içi şiddet ve korunma talepleri – Boşanma sürecinde ve sonrasında şiddet veya tehdit nedeniyle alınan koruma kararları da oldukça yaygın bir hukuki konu.
Sadakatsizlik ve diğer boşanma sebepleri – Aldatma, terk, kötü muamele, onur kırıcı davranış gibi özel boşanma sebepleri, davaların seyrini önemli ölçüde etkileyebiliyor.
Çekişmeli ve Anlaşmalı Boşanma Süreçleri Arasındaki Farklara gelecek olursak;
Anlaşmalı boşanma: Tarafların boşanma, mal paylaşımı, velayet, nafaka gibi tüm konularda uzlaşmaya vardığı davalardır. Anlaşmalı boşanabilmek için evliliğin en az 1 yıl sürmüş olması gerekir. Taraflar, mahkemeye bir anlaşma protokolü sunarak süreci hızlandırabilir ve genellikle tek celsede boşanma gerçekleşir.
Çekişmeli boşanma: Taraflar boşanma şartları konusunda uzlaşamazsa dava çekişmeli hale gelir. Çekişmeli boşanmalarda delil sunma, tanık dinletme, bilirkişi raporları gibi süreçler devreye girer. Mal paylaşımı, velayet, nafaka gibi konular mahkeme tarafından karara bağlanır. Bu tür davalar genellikle uzun sürebilir ve tarafların anlaşmazlık seviyesine göre yıllarca devam edebilir.
Boşanma sürecinde tarafların hukuki haklarını bilerek hareket etmesi, hak kayıplarını önlemek açısından son derece önemlidir. Bu noktada, avukat desteği almak sürecin daha sağlıklı ve hızlı ilerlemesini sağlar.
Son yıllarda boşanma davalarında artış gözlemliyor musunuz? Bu artışın sebepleri neler olabilir?
Son yıllarda boşanma davalarında belirgin bir artış yaşandığını söylemek mümkün. Özellikle büyük şehirlerde ve ekonomik koşulların zorlaştığı dönemlerde, boşanma oranlarının yükseldiğini gözlemliyoruz. Bunun birçok sebebi bulunuyor:
Ekonomik faktörler: Maddi sıkıntılar, işsizlik, artan yaşam maliyetleri ve ekonomik belirsizlikler, evliliklerde ciddi sorunlara yol açabiliyor. Finansal problemler, çiftler arasındaki en büyük anlaşmazlık sebeplerinden biri haline gelmiş durumda.
Toplumsal değişimler ve bilinçlenme: Geçmişe kıyasla bireyler artık evliliklerini sorgulama ve mutsuz olduklarında evliliklerini sonlandırma konusunda daha bilinçli hareket ediyor. Özellikle kadınların ekonomik özgürlüklerini kazanması, aile baskısının azalması gibi faktörler, boşanma sürecine daha cesur yaklaşmalarını sağlıyor.
Aldatma ve sadakatsizlik: Dijitalleşme ve sosyal medya kullanımının yaygınlaşması, aldatma vakalarının daha görünür hale gelmesine sebep oldu. Sadakatsizlik, boşanma davalarında en sık karşılaşılan gerekçelerden biri olmaya devam ediyor.
İletişim sorunları ve evlilikte uyumsuzluk: Çiftler arasında sağlıklı iletişim kurulamaması, zamanla ilişkide kopukluk yaratabiliyor. Yoğun iş temposu, stres ve sosyal çevreden gelen etkiler, çiftlerin birbirlerine ayırdığı zamanın azalmasına neden oluyor.
Aile içi şiddet ve psikolojik baskı: Son yıllarda kadına yönelik şiddet ve psikolojik baskı nedeniyle boşanma davalarında da artış yaşanıyor. Kadınların bu konuda hukuki haklarını daha fazla bilmeleri ve koruma tedbirleriyle desteklenmeleri, boşanma süreçlerini hızlandırabiliyor.
Hukuki süreçlerin kolaylaşması: Boşanma sürecinin geçmiş yıllara kıyasla daha erişilebilir olması, tarafların hukuki destek alarak haklarını savunmalarını kolaylaştırıyor. Özellikle anlaşmalı boşanmalarda sürecin hızlanması, çiftlerin uzun süre mahkemeye gitmeden boşanmayı tercih etmelerine sebep olabiliyor.
Sonuç olarak, boşanma oranlarının artışı hem ekonomik hem de toplumsal dinamiklerle doğrudan ilişkili. Günümüzde bireyler, mutsuz bir evliliği sürdürmek yerine hukuki haklarını kullanarak daha bilinçli kararlar alıyor.
Mal paylaşımı ve nafaka konularında en çok hangi hukuki anlaşmazlıklarla karşılaşıyorsunuz?
Boşanma davalarında mal paylaşımı ve nafaka en fazla ihtilaf yaşanan konuların başında geliyor. Taraflar arasında özellikle kimin hangi haklara sahip olduğu, hangi malların paylaşılacağı ve nafaka miktarının nasıl belirleneceği konusunda ciddi hukuki mücadeleler yaşanabiliyor.
Mal Paylaşımı Konusundaki En Sık Karşılaşılan Sorunlar:
Evlilik içinde edinilen malların paylaşımı: 2002 yılından sonra yapılan evliliklerde edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanıyor. Ancak taraflar, hangi malların evlilik sürecinde kazanıldığı ve nasıl paylaşılacağı konusunda sıkça anlaşmazlığa düşüyor. Özellikle ev, araba, banka hesapları, şirket hisseleri ve miras yoluyla gelen mallar en çok ihtilaf konusu olan varlıklar arasında.
Katkı payı ve değer artış payı talepleri: Boşanma sürecinde, eşlerden biri ortak mal üzerinde daha fazla maddi katkı sağladığını iddia edebilir. Örneğin, bir eşin üzerine kayıtlı olan bir taşınmazın alımına diğer eşin katkıda bulunması durumunda katkı payı alacağı talep edilebilir. Bu tür taleplerin ispatlanması ise süreci uzatan bir unsur oluyor.
Mal kaçırma iddiaları: Boşanma sürecinde eşlerden biri, mal paylaşımından kaçınmak için üzerine kayıtlı malları başkalarına devredebilir veya elden çıkarabilir. Bu gibi durumlarda mal rejimi tasfiyesi davası açılarak hakkaniyetli bir paylaşım sağlanması gerekiyor.
Nafaka Konusundaki En Yaygın Hukuki Anlaşmazlıklar:
Yoksulluk nafakası miktarı ve süresi: Boşanma sonrası maddi anlamda zor durumda kalacağını iddia eden eş, diğer taraftan yoksulluk nafakası talep edebilir. Ancak nafakanın miktarı, süresi ve ekonomik dengeler göz önüne alındığında taraflar arasında büyük anlaşmazlıklar çıkabiliyor.
İştirak nafakası (çocuk nafakası) ödemeleri: Çocuğun velayeti kendisinde olmayan eş, çocuğun eğitim, sağlık ve genel giderleri için iştirak nafakası ödemekle yükümlü. Ancak nafakanın ne kadar olacağı, hangi giderleri kapsayacağı ve zaman içinde artırılıp artırılmayacağı konusunda sık sık uyuşmazlık yaşanıyor.
Nafaka iptali veya azaltılması talepleri: Nafaka ödeyen taraf, ekonomik durumunun kötüleştiğini veya eski eşinin maddi olarak daha iyi bir duruma geldiğini iddia ederek nafakanın azaltılmasını veya tamamen kaldırılmasını talep edebilir. Bu tür davalar, tarafların mali durumlarının değişmesiyle birlikte sıkça açılan davalar arasında.
Nafaka ödemelerinin aksatılması: Nafaka ödemeyen eşe karşı icra takibi başlatılabiliyor. Ancak ödeme güçlüğü çeken veya bilinçli olarak nafaka ödemeyen taraflar nedeniyle hukuki süreçler uzun sürebiliyor.
Sonuç olarak, mal paylaşımı ve nafaka konuları boşanma davalarının en karmaşık ve en çok ihtilaf yaşanan konuları arasında yer alıyor. Bu tür davalarda hak kaybı yaşamamak adına hukuki destek almak büyük önem taşıyor.
Kira Hukuku ve Güncel Uygulamalar
Son dönemde kira artışları ve tahliye davaları oldukça gündemde. Kira artışlarıyla ilgili yasal sınırlar nelerdir?
Son dönemde kira artışları ve buna bağlı tahliye davaları büyük bir hukuki gündem oluşturuyor. 1 Temmuz 2024 itibarıyla konut kiralarındaki %25'lik zam sınırı kaldırılmıştır. Bu tarihten itibaren kira artışları, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan 12 aylık ortalama Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) oranına göre belirlenmektedir.
Konut kiralarında yıllık artış oranı:
Kira sözleşmesi yenilenirken uygulanacak zam oranı, son 12 aylık TÜFE ortalamasını geçemez. Örneğin, Mart 2025 itibarıyla geçerli olan kira artış oranı %53,83'tür.
İş yeri kiralarında artış oranı:
İş yeri kiralarında da 12 aylık TÜFE ortalaması esas alınmaktadır. Ancak taraflar kira sözleşmesinde farklı bir oran belirleyebilirler ve bu durumda sözleşme şartları geçerli olur.
Kira artış sınırının kaldırılmasıyla birlikte, fahiş zam talepleri ve tahliye süreçleri en büyük hukuki ihtilaflardan biri haline gelmiştir. En sık karşılaşılan sorunlar şunlardır:
Ev sahiplerinin yüksek kira talebi: Kira artış sınırının kalkması, bazı ev sahiplerinin fahiş artış taleplerinde bulunmasına sebep olabiliyor. Kiracıların, TÜFE oranını aşan artışları kabul etmek zorunda olmadığını bilmeleri önemlidir.
Kiracı tahliye davaları: Ev sahipleri, kiracılarını tahliye edip yeni bir kiracıya daha yüksek bedelle kiralamak isteyebiliyor. Ancak tahliye için geçerli hukuki sebepler olması gerekiyor:
️ Tahliye Taahhütnamesi: Kiracı, noter huzurunda tahliye taahhüdü vermişse, ev sahibi tahliye davası açabilir.
️ Ev sahibinin ihtiyacı: Ev sahibi veya birinci derece yakını konutta oturacağını kanıtlayarak kiracıyı çıkarabilir.
️ Kira bedelinin ödenmemesi: Üst üste iki kira ödemesi yapılmazsa, ihtar sonrası tahliye davası açılabilir.
️ 10 yıllık sürenin dolması: Kiracı aynı konutta 10 yıldan fazla oturuyorsa, ev sahibi herhangi bir sebep göstermeden tahliye talep edebilir.
Kira tespit davaları:
Özellikle uzun yıllardır oturan kiracılar için, ev sahipleri kira bedelinin güncellenmesi amacıyla kira tespit davası açabiliyor. 5 yılı dolduran kiracılar için, mahkeme kira bedelini rayiç değerine göre belirleyebilir.
Ev sahipleri “ihtiyaç sebebiyle tahliye” davası açarken hangi şartları sağlamalıdır? Kiracıların hakları nelerdir?Günümüzde kira davaları büyük bir hukuki gündem oluşturuyor. Özellikle son dönemde, ev sahipleri "ihtiyaç sebebiyle tahliye" gerekçesiyle kiracılarını çıkarmak için dava açma yoluna sıkça başvuruyor. Ancak bu davaların açılabilmesi için belirli hukuki şartların sağlanması gerekiyor.
Ev sahibinin gerçek bir ihtiyacının olması gerekir.
Ev sahibinin veya birinci derece yakınının (eşi, çocukları, anne-babası gibi) o evde gerçekten oturmaya ihtiyacı olduğunu mahkemeye kanıtlaması gerekir. Örneğin, şehir değişikliği, sağlık durumu veya mevcut konutun yetersiz olması gibi geçerli ve makul sebepler sunulmalıdır.
Davanın sözleşme bitiminden itibaren 1 ay içinde açılması gerekir.
Ev sahibi, ihtiyaç nedeniyle tahliye davasını kira sözleşmesi sona erdikten sonra 1 ay içinde açmalıdır. Bu süre kaçırılırsa, tahliye hakkı kaybedilebilir.
Tahliye kararı çıksa bile kiralanan taşınmaz 3 yıl boyunca başka birine kiralanamaz.
Eğer ev sahibi, ihtiyaç nedeniyle kiracıyı çıkardıktan sonra evi başka birine kiraya verirse, eski kiracıya tazminat ödeme yükümlülüğü doğar. Bu, kiracıların haklarını koruyan önemli bir düzenlemedir.
Kiracılar açısından haklarını bilmek ve hukuki süreci doğru yönetmek büyük önem taşıyor. En önemli haklar:
Ev sahibinin gerçek ihtiyacını ispat etmesi gerekir. Eğer tahliye talebinin gerçek bir ihtiyaca dayanmadığını düşünen kiracı, mahkemede bu ihtiyacın samimi olmadığını kanıtlamaya çalışabilir.
Kiracı tahliye kararına itiraz edebilir. Mahkemeden çıkan tahliye kararı kesinleşene kadar kiracı evi boşaltmak zorunda değildir. Hukuki süreç devam ederken kira ödemeye devam edilmesi gerekir.
Ev sahibinin evi başka birine kiralaması durumunda tazminat hakkı doğar. Tahliye edilen ev, 3 yıl içinde başka bir kiracıya verilirse, eski kiracı tazminat davası açabilir.
Ev sahibi, tahliye baskısı yapamaz. Kanunen, ev sahipleri kiracıları zorla çıkaramaz, elektrik-su kesemez veya kapıyı kilitleyerek fiili tahliye girişiminde bulunamaz.
Sonuç olarak, ihtiyaç sebebiyle tahliye davaları belirli hukuki şartlara bağlıdır ve her ev sahibi bu davayı açamaz. Kiracılar ise haklarını bilmeli ve haksız tahliye taleplerine karşı yasal yollara başvurmalıdır.
Beş yılı geçen eski kiracılar için kira tespit davası açılabiliyor. Bu süreç nasıl işliyor? Emsal kira bedelleri belirlenirken nelere dikkat ediliyor?
Evet, beş yılı dolduran kiracılar için ev sahipleri kira tespit davası açarak, kira bedelinin güncellenmesini talep edebiliyor. Son dönemde artan kira fiyatları nedeniyle bu tür davalar oldukça yaygın hale geldi.
Kira Tespit Davası Süreci Nasıl İşliyor?
Beş yılın dolması gerekir.
Türk Borçlar Kanunu’na göre, bir kira sözleşmesi 5 yılı doldurduğunda, ev sahibi mahkemeye başvurarak kira bedelinin güncellenmesini isteyebilir. Bu süre dolmadan kira tespit davası açılamaz.
Dava, Sulh Hukuk Mahkemesi'nde açılır.
Ev sahibi, kiralanan taşınmazın bulunduğu yerin Sulh Hukuk Mahkemesi’nde kira tespit davası açar. Davada, mevcut kira bedelinin rayiç değere (piyasa koşullarına) uygun hale getirilmesi talep edilir.
Mahkeme, kira bedelini belirler.
Mahkeme, bölgedeki emsal kiraları inceleyerek ve bilirkişi raporuna dayanarak yeni kira bedelini belirler. Ancak kira artışı, TÜFE oranını aşamaz.
Dava sonuçlanana kadar kiracı mevcut kira bedelini ödemeye devam eder.
Kira tespit davası süreci bazen uzun sürebilir. Ancak mahkeme, geriye dönük olarak davanın açıldığı tarihten itibaren geçerli olacak şekilde yeni kira bedelini belirleyebilir.
Emsal Kira Bedelleri Belirlenirken Nelere Dikkat Ediliyor?
Bölgedeki benzer konutların kira bedelleri
Mahkeme, kiralanan taşınmazın bulunduğu bölgedeki emsal kira fiyatlarını inceler. Aynı mahallede, benzer özelliklere sahip evlerin ortalama kira bedelleri dikkate alınır.
Taşınmazın fiziksel özellikleri
Evin yaşı, metrekaresi, cephesi, bulunduğu kat, manzarası, site içinde olup olmadığı gibi kriterler kira bedelini etkileyen önemli unsurlardır.
TÜFE oranı
Beş yılı aşan kira sözleşmelerinde, kira artış oranı hakim tarafından belirlenirken TÜFE oranı göz önünde bulundurulur. Ancak mahkeme, sadece TÜFE’ye bağlı kalmayıp emsal kira değerlerine de bakarak hakkaniyetli bir artış yapabilir.
Bilirkişi raporu
Mahkeme sürecinde, genellikle bilirkişi incelemesi yapılarak kiralanan taşınmazın rayiç kira bedeli belirlenir.
Kiracıların Hakları Nelerdir?
Mahkemenin belirlediği yeni kira, TÜFE oranını aşamaz.
️ Dava sürecinde eski kira bedeli ödenmeye devam edilir.
️ Eğer belirlenen kira bedeli fahişse, karara itiraz edilebilir.
Kira tespit davaları, hem ev sahipleri hem de kiracılar için dikkatle takip edilmesi gereken süreçlerdir. Hukuki prosedürlerin bilinmesi ve doğru adımların atılması, tarafların mağduriyet yaşamasını önler.
İş hukukunda en sık karşılaşılan davalar hangileri? İşten haksız yere çıkarılan çalışanlar nasıl bir yol izlemeli?
İş hukuku, çalışma hayatındaki en hassas alanlardan biri ve işçi-işveren arasındaki uyuşmazlıklar en fazla dava konusu olan hukuki meseleler arasında yer alıyor. Özellikle son yıllarda ekonomik dalgalanmalar ve iş güvencesi konularındaki hassasiyet nedeniyle iş davalarında ciddi bir artış gözlemliyoruz.
En Sık Karşılaşılan İş Davaları Nelerdir?
Kıdem ve ihbar tazminatı davaları
Çalışanlar, belirli bir süre çalıştıktan sonra haksız veya geçerli bir sebep olmadan işten çıkarıldıklarında kıdem tazminatı hakkına sahip olabilirler. Aynı şekilde, işveren ihbar süresine uymadan çalışanı işten çıkarırsa, işçi ihbar tazminatı talep edebilir.
Haksız fesih ve işe iade davaları
Eğer bir işçi geçerli veya haklı bir neden olmaksızın işten çıkarılmışsa, 30 gün içinde işe iade davası açabilir. Mahkeme, fesih kararının haksız olduğuna hükmederse, işveren ya işçiyi işe geri almak zorunda kalır ya da tazminat öder.
Fazla mesai, yıllık izin ve ücret alacak davaları
Bazı işverenler, çalışanlarına fazla mesai ücretlerini ya da kullanılmayan yıllık izinlerin karşılığını ödemiyor. Bu tür durumlarda işçiler geriye dönük 5 yıl içinde alacaklarını talep edebilirler.
Mobbing ve psikolojik taciz davaları
Çalışanların psikolojik baskıya maruz kalması, haklarının ihlal edilmesi veya kötü muameleye uğraması durumunda, iş mahkemelerinde mobbing davası açılabiliyor.
İş kazası ve meslek hastalığı davaları
İş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle mağdur olan işçiler, işverene karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilirler. İşverenin, iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uymaması durumunda ciddi tazminat yükümlülükleri doğabilir.
İşten Haksız Yere Çıkarılan Çalışanlar Nasıl Bir Yol İzlemeli?
Öncelikle fesih bildiriminin gerekçesini öğrenmeliler.
İşverenin sunduğu işten çıkarılma gerekçesi yazılı olmalı ve işçiye tebliğ edilmelidir. Çoğu durumda, işten çıkarmalar haklı ve geçerli bir sebebe dayandırılmadan yapılabiliyor.
İlk 30 gün içinde işe iade davası açılabilir.
Eğer işten çıkarılma haksızsa ve işyerinde en az 30 çalışan varsa, işçi 30 gün içinde İş Mahkemesi'ne başvurarak işe iade davası açabilir. Mahkeme, feshi geçersiz bulursa işveren ya işçiyi geri almalı ya da 4 ila 8 aylık maaş tutarında tazminat ödemelidir.
Kıdem ve ihbar tazminatı için dava açılabilir.
İşçi en az 1 yıl çalışmışsa ve işten haklı bir neden olmaksızın çıkarılmışsa, kıdem tazminatı hakkı doğar. Ayrıca, ihbar süresi verilmeden çıkarılan işçiler ihbar tazminatı talep edebilir.
Ücret, fazla mesai ve yıllık izin alacakları için yasal yollara başvurulabilir.
Eğer işçi, fazla mesai, kullanılmayan yıllık izinler veya ödenmemiş maaşlarını alamadıysa, iş mahkemesine başvurarak 5 yıl geriye dönük haklarını talep edebilir.
İşçi, arabuluculuk sürecine katılmalıdır.
İş hukuku davalarında, dava açmadan önce arabuluculuk zorunludur. İşçi ve işveren, anlaşma sağlayamazsa işçi iş mahkemesine başvurabilir.
Sonuç olarak, işten haksız yere çıkarılan çalışanların haklarını bilmeleri ve süreci doğru yönetmeleri büyük önem taşıyor. İş hukuku davaları, çalışanların mağduriyetini gidermek için önemli bir mekanizma sunuyor ve hukuki destek almak sürecin doğru yönetilmesini sağlıyor.
Fazla mesai ücreti, iş kazaları ve mobbing gibi konular çalışanlar için büyük önem taşıyor. Bu alanlarda mağduriyet yaşayan kişiler nasıl haklarını arayabilir?
Çalışanların iş yerinde karşılaştığı hak ihlalleri, bazen fark edilmeden uzun süre devam edebiliyor. Fazla mesai ücretleri, iş kazaları ve mobbing, işçilerin en çok mağduriyet yaşadığı konuların başında geliyor. Ancak işçilerin bu durumlarda hukuki haklarını bilmesi ve doğru adımları atması, mağduriyetin giderilmesi açısından büyük önem taşıyor.
1.Fazla Mesai Ücreti Alacakları
Fazla mesai nasıl hesaplanır?
Kanuna göre, bir işçinin haftalık çalışma süresi 45 saattir. 45 saati aşan çalışmalar, fazla mesai olarak kabul edilir ve işverenin bu saatler için normal ücretin %50 fazlasını ödemesi gerekir.
Fazla mesai ücretini alamayan çalışanlar ne yapmalı?
️ Öncelikle fazla mesai yapıldığını gösteren vardiya çizelgeleri, yazışmalar, tanık beyanları gibi deliller toplanmalıdır.
️ İşçi, işten ayrıldıktan sonra 5 yıl içinde fazla mesai alacakları için dava açabilir.
️ Dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorunludur. Arabuluculuk süreci sonunda anlaşma sağlanamazsa iş mahkemesine başvurulabilir.,
2. İş Kazaları ve İşverenin Sorumluluğu
İş kazası ne sayılır?
Bir çalışanın, iş yerinde veya iş nedeniyle geçirdiği herhangi bir kaza iş kazası olarak kabul edilir. Örneğin, iş yerinde düşme, makine kazaları, zehirlenme ya da iş yerine gidip gelirken yaşanan kazalar iş kazası kapsamına girer.
İş kazası sonrası izlenmesi gereken hukuki süreç:
️ İlk 3 gün içinde Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) bildirim yapılmalıdır.
️ İşçi, işvereni ve SGK’yı sorumlu tutarak maddi ve manevi tazminat davası açabilir.
️ Eğer işveren iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uymamışsa, cezai yaptırımlarla da karşılaşabilir.
️ İşçi, iş göremezlik raporu alarak sürekli sakatlık veya ölüm halinde tazminat talep edebilir.
3. Mobbing (Psikolojik Taciz) Davaları
Mobbing nedir ve nasıl ispat edilir?
Mobbing, bir çalışanın iş yerinde sistematik olarak aşağılanması, dışlanması, baskı görmesi veya psikolojik şiddete maruz kalmasıdır. İş yerinde mobbingin ispatlanması için:
️ Yazılı deliller (e-postalar, mesajlar vb.),
️ Tanık beyanları,
️ Psikolojik veya fiziksel sağlık raporları büyük önem taşır.
Mobbinge uğrayan çalışan hangi yasal haklara sahip?
️ Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na şikayette bulunabilir.
️ İş sözleşmesini haklı nedenle feshederek kıdem tazminatı talep edebilir.
️ Manevi tazminat davası açabilir.
Kısacası; Fazla mesai, iş kazaları ve mobbing gibi durumlarla karşılaşan çalışanlar haklarını yasal yollarla arayabilirler. Ancak hak kaybı yaşamamak için süreçlerin doğru yönetilmesi, delillerin toplanması ve gerektiğinde hukuki destek alınması büyük önem taşır.
Babalık davası nedir ve hangi durumlarda açılır? DNA testi gibi deliller mahkemelerde nasıl değerlendiriliyor?
Babalık davası, evlilik dışı doğan çocuk ile baba arasında soybağının kurulması amacıyla açılan bir davadır. Hukuken bir çocuğun babası sayılabilmesi için ya anne ile baba evli olmalı ya da mahkeme kararıyla soybağı tespit edilmelidir. İşte tam da bu noktada, babalık davası büyük önem taşır.
Babalık Davası Hangi Durumlarda Açılabilir?
Eğer çocuk evlilik birliği içinde doğmamışsa, babalık davası açılarak çocuğun babası olduğu iddia edilen kişiyle soybağı kurulabilir.
Baba çocuğu nüfusuna kaydetmeyi reddediyorsa, anne veya çocuk, mahkemeye başvurarak babalık davası açabilir.
Çocuğun miras hakkı korunmak isteniyorsa, babalık davası ile çocuk ve baba arasındaki soybağı kesinleştiğinde çocuk, miras hakkına da sahip olur.
Anne, doğum masrafları ve çocuğun bakım giderlerini talep ediyorsa, babalık davasıyla birlikte nafaka talebinde bulunabilir.
Baba vefat etmişse, çocuk ya da anne, babanın mirasçılarına karşı da babalık davası açabilir.
Babalık Davasında DNA Testi ve Diğer Deliller Nasıl Değerlendirilir?
En güçlü delil DNA testidir.
Mahkeme sürecinde babalık iddiasını kanıtlamak için en önemli delil DNA testidir. Mahkeme, iddia edilen babadan ve çocuktan DNA örneği alınmasına karar verir.
DNA testi %99,99 doğruluk payıyla sonuç verir.
Eğer DNA testi, çocuğun davalı erkekten olduğunu gösteriyorsa, mahkeme soybağını tespit eder ve baba resmen çocuğun babası olarak kabul edilir.
Baba DNA testine katılmayı reddederse ne olur?
Eğer mahkeme, babanın DNA testi yaptırmasını ister ve baba bu testi yaptırmayı reddederse, hakim bu durumu babalık iddiasını güçlendiren bir delil olarak değerlendirebilir.
Diğer deliller de dikkate alınır.
DNA testi dışında, tanık beyanları, yazışmalar, fotoğraflar, sosyal medya paylaşımları veya tarafların geçmiş ilişkisine dair kanıtlar da mahkemede delil olarak sunulabilir.
Babalık Davasını Kimler Açabilir ve Ne Kadar Sürede Açılmalıdır?
Anne, doğumdan itibaren 1 yıl içinde babalık davası açabilir.
️ Çocuk, reşit olduğunda kendisi de dava açabilir.
️ Baba vefat etmişse, çocuğun miras hakkını korumak için dava mirasçılara karşı açılabilir.
Babalık davası, çocuğun kimliğinin ve haklarının korunması açısından oldukça önemli bir süreçtir. DNA testinin kesin sonuç vermesi sayesinde, günümüzde babalık davaları güçlü delillerle karara bağlanabilmektedir.
Babalık davası sonucunda çocuğun soyadı değişebilir mi? Çocuğun velayeti konusunda nasıl bir süreç işler?Babalık davası, evlilik dışı doğan çocuk ile baba arasında soybağının kurulmasını sağlayan hukuki bir süreçtir. Bu davanın sonucunda, çocuğun soyadı ve velayetiyle ilgili bazı önemli değişiklikler olabilir.
Babalık Davası Sonucunda Çocuğun Soyadı Değişebilir mi?Çocuğun soyadı, annenin soyadı olarak kalır.
Babalık davası sonucunda baba ile çocuk arasında soybağı kurulsa bile, çocuğun soyadı doğrudan değişmez. Çocuk, doğumunda annesinin soyadını almışsa, otomatik olarak babanın soyadına geçiş yapmaz.
Çocuğun babanın soyadını alması için ayrı bir dava açılmalıdır.
Eğer anne veya baba, çocuğun soyadının babanın soyadıyla değiştirilmesini talep ederse, Nüfus Müdürlüğü’ne başvurulabilir veya Aile Mahkemesi’ne soyadı değişikliği davası açılabilir. Mahkeme, çocuğun üstün yararını gözeterek bu talebi değerlendirecektir.
Eğer anne, baba ile evlenirse çocuğun soyadı değişir.
Babalık davası sonrası anne ve baba evlenirse, çocuk kendiliğinden babanın soyadını alır. Ancak bu durumda bile, anne talep ederse çocuğun kendi soyadını kullanmaya devam etmesine mahkeme karar verebilir.
Çocuğun Velayeti Konusunda Nasıl Bir Süreç İşler?
Babalık davası, velayeti otomatik olarak değiştirmez.
Babalık davası sonucunda çocuk ile baba arasında soybağı kurulsa da, çocuğun velayeti otomatik olarak babaya geçmez. Velayet hakkı, çocuğun doğumunda annede olduğu için, baba velayeti almak istiyorsa ayrı bir velayet davası açmalıdır.
Velayet davasında çocuğun üstün yararı esas alınır.
Mahkeme, çocuğun kimin yanında daha iyi bir yaşam sürdüreceğini değerlendirirken;
️ Çocuğun yaşı,
️ Anne ve babanın ekonomik ve psikolojik durumu,
️ Çocuğun eğitim ve bakım şartları,
️ Çocuğun kime daha fazla bağlı olduğu gibi faktörleri dikkate alır.
Genellikle küçük çocukların velayeti annede kalır.
Eğer anne, çocuğa bakabilecek durumda ise, küçük yaşlardaki çocukların velayetinin annede kalması daha yaygın bir uygulamadır. Ancak annenin çocuğa bakamayacak durumda olması ya da çocuğun üstün yararının babanın yanında olmasını gerektirmesi halinde, mahkeme velayeti babaya verebilir.
Baba, çocuğun velayetini alamasa bile kişisel ilişki hakkına sahiptir.
Eğer mahkeme velayeti anneye verirse, baba çocukla düzenli görüşme hakkına (kişisel ilişki hakkı) sahip olur. Bu kapsamda, mahkeme görüşme günleri ve saatleri belirleyerek çocuğun babasıyla vakit geçirmesini sağlar.
Sonuç olarak: Babalık davası sonucunda çocuğun soyadı doğrudan değişmez, değişiklik için ayrıca dava açılması gerekir. Velayet, babalık davası sonucunda otomatik olarak babaya geçmez, baba ayrıca velayet davası açmalıdır. Velayet konusunda çocuğun üstün yararı esas alınır ve mahkeme çocuğun en iyi hangi ebeveynin yanında büyüyebileceğini değerlendirir.
Son dönemde mobil uygulamalar üzerinden yapılan işlemler giderek artıyor. Ancak bazı uygulamalar kişisel veriler açısından risk taşıyor. Hukuki açıdan nelere dikkat etmeliyiz?
Teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte, günlük yaşantımızın büyük bir kısmı mobil uygulamalar ve dijital platformlar üzerinden yürütülüyor. Ancak bu durum, kişisel verilerin korunması açısından bazı riskleri de beraberinde getiriyor. Özellikle bankacılık, e-ticaret, sosyal medya ve sağlık uygulamaları gibi platformlarda kişisel bilgilerin işlenmesi ve saklanması hukuki açıdan dikkat edilmesi gereken önemli konular arasında yer alıyor.
Mobil Uygulamalar Kullanılırken Hukuki Açıdan Nelere Dikkat Edilmelidir?
Uygulamaların gizlilik politikası dikkatlice incelenmeli.
Her mobil uygulama, kullanıcılardan topladığı verileri nasıl işlediğini ve sakladığını belirtmek zorundadır. Kişisel Verileri Koruma Kanunu (KVKK) ve Avrupa’daki GDPR düzenlemeleri gereğince, uygulamanın hangi verileri topladığı, kimlerle paylaştığı ve nasıl koruduğu açıkça belirtilmelidir. Kullanıcılar, izin vermeden önce mutlaka bu metinleri dikkatlice okumalıdır.
Uygulamalara gereğinden fazla yetki verilmemeli.
Birçok uygulama, kullanıcıların konum bilgisi, rehber, mikrofon, kamera ve mesajlarına erişim izni talep edebilir. Ancak bu izinler, her zaman uygulamanın çalışması için gerekli olmayabilir. Uygulamanın hangi izinleri istediğini kontrol etmek ve yalnızca zorunlu olanları onaylamak kişisel verilerin korunması açısından önemlidir.
KVKK kapsamında, kullanıcıların verilerini silme hakkı vardır.
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) kapsamında, kullanıcılar kişisel verilerinin işlenmesini reddetme ve silinmesini talep etme hakkına sahiptir. Eğer bir uygulama kişisel verileri açık rıza olmadan topluyor ve işliyorsa, kullanıcılar KVKK’ya aykırılık nedeniyle şikayette bulunabilir.
Ücretsiz uygulamalar gizli maliyetler taşıyabilir.
Bazı ücretsiz uygulamalar, kullanıcının verilerini üçüncü taraflarla paylaşarak gelir elde edebilir. "Ücretsiz" olan bir uygulamanın, verileri ticari amaçla kullanıp kullanmadığı dikkatlice kontrol edilmelidir.
Güvenilir olmayan uygulamalar kimlik hırsızlığına yol açabilir.
Son dönemde sahte mobil uygulamalar ve oltalama (phishing) saldırıları büyük bir tehdit oluşturuyor. Bankacılık veya kimlik bilgilerini talep eden uygulamalarda, resmi kaynaklardan doğrulama yapılmalı ve güvenilir olmayan platformlardan indirilen uygulamalardan kaçınılmalıdır.
İki aşamalı kimlik doğrulama kullanılmalı.
Özellikle finansal işlemler ve kişisel bilgilerin yer aldığı uygulamalarda, iki aşamalı kimlik doğrulama (2FA) kullanmak, hesapların çalınmasını önlemede etkili bir yöntemdir.
Sonuç olarak: Mobil uygulamaların gizlilik politikaları dikkatlice incelenmeli.
️ Gereksiz izin talepleri reddedilmeli.
️ Kullanıcılar, KVKK kapsamında verilerini silme hakkına sahip.
️ Güvenilir olmayan uygulamalar indirilmemeli ve kişisel bilgiler paylaşılmamalı.
️ İki aşamalı kimlik doğrulama kullanılmalı.
Dijital dünyada kişisel verilerin korunması, bireylerin bilinçli davranması ve hukuki haklarını bilmesiyle mümkün olur. Bu nedenle, teknolojiyi kullanırken gizliliğimizi ve güvenliğimizi korumak adına hukuki tedbirleri almamız büyük önem taşıyor.
Bilinçsizce indirilen uygulamalar hukuki ve finansal açıdan nasıl sorunlara yol açabilir? Bu konuda halkı bilinçlendirmek için neler yapılmalı?
Dijitalleşmenin hızla yayılmasıyla birlikte, akıllı telefonlar hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Ancak birçok kişi, mobil uygulamaları indirirken hukuki ve finansal riskleri göz ardı edebiliyor. Özellikle bilinçsizce indirilen uygulamalar, kişisel verilerin çalınmasına, finansal dolandırıcılıklara ve hukuki ihlallere neden olabiliyor.
Bilinçsizce İndirilen Uygulamaların Yol Açabileceği Hukuki ve Finansal Sorunlar
Kişisel veri ihlalleri ve kimlik hırsızlığı
Bazı kötü niyetli uygulamalar, telefon rehberi, konum bilgileri, fotoğraflar, mesajlar ve hatta banka bilgileri gibi hassas verilere erişim sağlayabilir. Bu tür durumlarda, kullanıcılar farkında olmadan kişisel verilerini üçüncü şahıslara kaptırabilir ve kimlik hırsızlığına maruz kalabilir.
Dolandırıcılık ve sahte ödeme işlemleri
Sahte finansal uygulamalar veya kötü niyetli alışveriş platformları, kullanıcıları yanıltarak kredi kartı bilgilerini çalabilir ve dolandırıcılığa yol açabilir. Son dönemde özellikle bankacılık uygulamalarına benzeyen sahte uygulamalar bu konuda büyük bir tehdit oluşturuyor.
İzinsiz abonelikler ve yüksek faturalar
Bazı uygulamalar, kullanıcılara fark ettirmeden otomatik abonelikler başlatabilir ve yüksek faturalarla karşılaşmalarına neden olabilir. Kullanıcılar, ödeme bilgilerini paylaşmadan önce hizmet şartlarını dikkatlice okumalıdır.
Cezai sorumluluk doğurabilecek durumlar
Bilinçsizce indirilen uygulamalar, farkında olmadan yasadışı içeriklere veya sahte belgelerle işlem yapmaya neden olabilir. Kullanıcılar, bu tür uygulamaları kullanırken hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir.
Halkı Bilinçlendirmek İçin Neler Yapılmalı?
Dijital okuryazarlık eğitimleri artırılmalı
Özellikle gençler ve yaşlı bireyler için dijital güvenlik ve kişisel veri koruma konularında bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı.
Resmi uygulamalar tercih edilmeli
Bankacılık, e-Devlet ve alışveriş gibi kritik işlemler için yalnızca resmi uygulamalar ve güvenilir platformlar kullanılmalı.
Kullanıcılar, uygulama yorumlarını ve izinlerini kontrol etmeli
Bir uygulama indirilmeden önce, diğer kullanıcıların yorumları incelenmeli ve uygulamanın hangi verilere erişim izni istediği dikkatlice kontrol edilmeli.
Medya ve sosyal medya üzerinden farkındalık çalışmaları yapılmalı
Güvenlik ihlallerine karşı kamu spotları, televizyon programları ve sosyal medya kampanyalarıyla bilinçlendirme çalışmaları yürütülmeli.
Şüpheli uygulamalar yetkili mercilere bildirilmelidir
Google Play ve App Store gibi platformlarda, şüpheli uygulamalar tespit edildiğinde hemen bildirim yapılmalıdır. Ayrıca, KVKK kapsamında kişisel verilerin korunması ihlal edildiğinde yasal yollara başvurulabilir.
Av.Merve hanımın ,mesleki a***da duruşu ve insan psikolojisi hakkında önsezi ile başarı kattığını düşünüyorum...Yaptığı iş her daim kendini geliştirmek ve yenilemek konusunda meşakkatli ama üstesinden geldiğini görüyorum...Başarılarının sağlık ,mutlulukla devam etmen dileğiyle....Yolun hep açık olsun..
Merve hanımı tanıyan birisi olarak mesleğinde başarılı iyi bir bakış açısına ve bilgiye sahip güler yüzlü bir avukat her zaman her konuda bilgisine güvendiğim bir hanımefendi