Tarihin tozlu sayfalarından çıkan, kan kokan, II. Dünya Savaşı’ndan sonra insanlık tarihinin en karanlık, en acı katliamlarından biri… Bosna Savaşı… Okurların “Siz bizi ağlatın” dediği, kendisini “Ben bir trajedi yazarıyım” diye tanımladığı Yazar Sinan Akyüz ile İskenderun 1. Kitap Fuarı’nda hafif rüzgârlı bir günün akşamüzerinde bir kafede buluşuyoruz. Sinan Akyüz’ün son romanı Meyra’yı konuşuyoruz. Meyra; savaşın, acının, hayatta kalma mücadelesinin hikâyesi olarak çıkıyor karşımıza… Yazar Sinan Akyüz sıcak salebini yudumlarken, ben de başlıyorum sorularımı sormaya… Binlerce okuyucu kitlesine rağmen edindiği mütevazılık beni kendisine bir kez daha hayran bırakıyor… Sinan Akyüz, İncir Kuşları’ndan sonra bir Bosna hikâyesini daha neden yazdı? Meyra’yı neden vicdan meselesi olarak gördü? Ölümsüz olmayı neden istedi? “Yazarlık boş zaman meşgalesi değil” derken kimleri eleştirdi? Karakterler yaşarsa ben de yaşarım diyen Sinan Akyüz herkese şöyle sesleniyor: “Yazmak zorunda değilsiniz. Ama okumak zorundasınız. Ne olursa olsun okuyun. İnsanların kendini geliştirebilmesi, matematiği çözebilmesi, fen ilmini anlayabilmesi ancak okumaktan geçiyor.”Röportaj: Esra KÖKSAL Öncelikle hocam şunu merak ediyorum. Yine bir Bosna savaşı hikâyesi, ama sizi bunu yazmaya iten çok güçlü bir neden var ki Meyra’yı yazdınız ve bu kitap çıktı. Öncelikle bundan başlayabilir miyiz?Meyra’nın diğer romanım İncir Kuşları’ndan farkı şu: Meyra’da iki farklı katliam anlatılıyor. Bir tanesi Sırpların Srebrenitsa’da Müslüman Boşnaklara yaptığı o meşhur katliam. İkincisi de Ahmiçi Köyü’nde Hırvatların Müslüman Boşnaklara yaptığı katliam. Biz bu zamana kadar Sırpların yaptığı katliamı biliyorduk. Ama Bosna’nın belli bölgelerinde Hırvat halkı da benzer katliamlar yapmış. Bir sürü insan bu katliamlarda öldü ya da tecavüze uğradı. Tabii ki İncir Kuşları’ndan farkı şu: İncir Kuşları’nın daha genişletilmiş hali. Okur bu kitapla Bosna’nın A’dan Z’ye tarihini, savaşın nedenlerini, sonuçlarını tek kitapta okuyabilecek. Beni yazmaya iten neden de şöyle: Açıkçası bir başka Bosna hikâyesi yazmayı düşünmüyordum. Fakat Bosna’da Meyra’nın hikâyesini dinledim. Meyra’nın kız kardeşi Diba esir kamplarında işkencelere ve tecavüzlere uğramadan önce şunu söylüyor. ‘Bir gün bu Sırpların yaptığı soykırımı dünyadaki tüm insanlar okumalı ve bilmeli, bunun için bana söz ver abla.’ O zaman bu sözleri söylediğinde tabii ki de kız kardeşinin kendisini öldüreceğini düşünmemiş Meyra. O dönemde çektiği acılardan dolayı bir Sırp askerini öldürmüş Diba ve sonrasında bulduğu bir çuvaldız iğnesini elektrik prizine sokup kendi hayatına son vermiş. Onların hikâyesine ulaştığım zaman kız kardeşine verdiği sözü tutmuş oldu Meyra. Ben de tıpkı Meyra gibi kendimi sorumlu hissettim ve bu hikâyeyi yazmaya karar verdim.Bosna sizin için önemli bir yer olsa gerek…Evet. Bosna benim için önemli çünkü Boşnaklar benim çok sevdiğim bir millet. Boşnakların şöyle bir özelliği var: Dünyanın herhalde en masum ve en zararsız milleti Boşnaklar. Kimseye kötülük düşünmeyen, ama karşılığında çok büyük kötülükler gören bir halk. Bunun da bedelini canlarıyla, kanlarıyla ödediler. Avrupa’nın gözünde her suçun başı sanki Müslüman olmak. Binlerce Boşnak kadın tecavüze uğradı. Bu tecavüzlerden dünya kadar nefret çocukları dünyaya geldi. Hiçbir günahı olmayan bir millet, bir savaşta yok olup gitti. Bir yazar olarak o bölgeye bir duyarlılığım oluştu. Her zaman söylüyorum, yine söylüyorum. Bir yazarın memleketi olmaz. Hikâye nerede geçiyorsa yazarın memleketi orasıdır.Hocam genellikle kitaplarınızda acıyı ve aşkı konu alıyorsunuz. Bu tesadüf mü gelişiyor ya da aşk olmazsa olmaz diyor musunuz?Hayatın kendisi dinamik bir yapı üzerine, yani ilişkiler üzerine kuruludur. Neredeyse bütün yazarların yazdığı romanlarda aşk var, ilişkiler var, savaş var… Tüm bunlara baktığınızda da tabii hayatın gerçeği ne ise ben de onu yazmaya çalışıyorum. Daha çok yaşanmış gerçek hikâyeler ve bunun üzerine kurguladığım ilişkiler… Hayatın bir tarafında trajedi var, bir tarafında ise komedi. Okur da sevdiği bazı yazarlara bir sınır çiziyor ve diyor ki, siz sadece bizi ağlatın! Sinan Akyüz de maalesef okuru ağlatan bir dram yazarı. Çocukken yazar olma hayaliniz var mıydı? Gazeteciliği neden bıraktınız ve bu kadar kitleye ulaşacağınızı tahmin eder miydiniz?Çocukluğumda hep milletvekili olma hayalim vardı, siyaset vardı. Gazetecilik hayatımda politika muhabirliği yaptığım zaman, siyasetin ne kadar kirli bir iş olduğunu gördüm. Aynı zamanda yaptığım bu haberlerin de anlamsızlaştığını gördüm. Yazdığınız şey yarına kalmıyor ve kalıcılığı yok. Biraz daha ölümsüz olmak istedim. O ölümsüzlük fikri beni kitaplara yöneltti. Daha önce bu kadar kitleye ulaşacağımı bilmiyordum, ama bildiğim bir şey vardı ki bir yazarın hayatta iki şeyi yaratabileceği… Birincisi kitaplarında karakterler, ikincisi de zaman içinde kendi okuru. Ben de geçip giden zaman içinde kendi okurumu yarattım. Aslında bir yazarın ismi önemli değil. Önemli olan şey o yazarın yarattığı karakterlerdir. Romeo ve Juliet’i öldürmeden Shakespeare’i öldüremezsiniz. Şayet karakter yaşarsa işte o zaman yazarı da yaşar.Genç yazarlar için neler söyleyebilirsiniz? Bir yazı okumuştum. “Okumuyoruz ama yazmak istiyoruz” diye. Bunla ilgili ne düşünüyorsunuz?Ben de katılıyorum. Çünkü Türkiye’de şu anda okurdan çok yazar var. Yazmak herhalde bizim kendi kişiliğimizi bulma aracı oldu. Niye yazmak ister bir insan? Bana “Hocam aşk yazdım” diyorlar ama bu boş sözlerle ilgilenmiyorum. Daha aşkın soyut kavram olduğunu, önermenin ne olduğunu bilmiyor bu lafı söyleyenler. İmza günlerinde genç yazarlara baktığımda 3 futbol sahası uzunluğunda imza kuyrukları görüyorum önlerinde. Oysaki bir yıl sonra bu arkadaşların imza günlerinde önlerinde 30 kişi bile yok. Ondan sonra diyorsunuz ki o binlerce okur bir yıl içinde nereye kayboldu? Hiç kimse yazmak zorunda değil, ama hepimiz okumak zorundayız. Ben sadece kitap yazmıyorum. İyi bir okurum aynı zamanda. ‘Hayatımda hiç kitap okumadım ama roman yazdım’ diyen deli cesaretine sahip insanlar var. Hâlbuki yazarlık bir meslek, boş zaman meşgalesi değil. Herkes gitsin kendi mesleğini yapsın. Karakter yaratmak, kurgu yapmak öyle kolay bir iş değil.Yeni bir roman hazırlığı var mı?Yeni romanıma başlamadan önce üzerinde uzun zamandır çalıştığım bir çocuk kitabı vardı. Şimdi onu yeniden elden geçirdim ve yayına hazırladım. Piyasada ne yazık ki çöp çocuk kitapları var. Bol resimli, iki cümleli kitaplar. Umarım daha iyi çocuk kitapları raflarda yerini alır.
Kültür-Sanat
22 Mart 2020 - 21:08
Yazar Sinan Akyüz: "Yazmak Zorunda Değilsiniz Ama Okumak Zorundasınız!"
İnsanın okurken tüylerinin ürperdiği, kanının donduğu, gözyaşlarıyla elinden bırakamadığı bir kitap…
Kültür-Sanat
22 Mart 2020 - 21:08