Dilruba Saatçi, öncü kişiliği ve cesaretiyle Alman ve Türk tiyatrosuna damga vuran duayen isim. O bir Dilruba Hanım…15 Ekim 1972 tarihinde İstanbul’da doğdu. Sanata ve genlerinde barındırdığı sanatçı kişiliğine aslında pek de uzak değildi. Babası İsmet Nedim Saatçi, hafif Türk Sanat Müziği ve Türk Film Müziği’nin öncüsü. Ailesi ile birlikte 1981 yılında Berlin’e yerleşmiş, Viyana’da, Berlin’de aldığı eğitimlerle adeta sahneye ve sanata koşmuş. Perde önünde ‘’tek kişilik dev kadro’’ dediğimiz söylemi oluşturan başarılı oyuncu. Sadece oyuncu mu? Aynı zamanda oyunlarında yaratıcılığını konuşturan bir yazar… Hepsi bu kadar mı? Elbette hayır, hayal ediyor, düşünüyor ve harekete geçiyor. Yönetmeye başlıyor. Dilruba saatçi, hangi dilde kaleme alırsam alayım sözcüklerim yetersiz kalır.Geçtiğimiz günlerde ‘’Fikriye ve Latife Mustafa Kemal’i Sevdim.’’ oyunu ile seyirci karşısına çıktı. 11 Kasım da Nazım Hikmet kongre merkezinde seyretme fırsatı yakaladık, 13 Kasım da ise tiyatro severler, Türkan Şoray kültür merkezinde mükemmel bir oyunculuk performansı gösteren Dilruba Hanımı seyretti. Bende Dilruba Saatçi ile Sanata meraklı kesimlere hitaben güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifle okumanız dileğiyle...Dilruba Hanım, biliyoruz "hep aynı sorular" diyeceksiniz Ama. Biz sizi yazdığınız oyunlardan ve sahneden tanıyoruz. Dergimizi okuyan ve sizleri tanımayan kitle için kendinizden biraz bahseder misiniz?Evet, ‘’Hep aynı sorular’’ fakat farklı cevaplar . Zaman geçtikçe dönüşüme uğradığım için. Her an, her saniye.Yazdığınız gibi, beni oyunlarımdan, sahneden tanıyorsanız; ‘Dilruba’ kim sorusuna net bir cevabım maalesef yok. Dönüşüyor işte. Tek sabit kalmış ‘şey’ somut cinsiyetim ve soyut değerlerim: Cesaret, bağımsızlık, disiplin, sorumluluk almak.Sabah kalkar, ilk aklıma gelen şeyi yaparım. Çoğunlukla söylenmesi gereken bir sözdür. Kendime, ya da bir başkasına. Telefon açar söyler, ya da yazarım. İşte şimdi gün başlayabilir. Dünden kalan halledilmiş, yeniye , ileriye dönük bir gün başlayabilir. Saygıyla. İlk başta kendime ardından hayata, içinde barınan her canlıya. Kendime ve bir başkasına yaptığım haksızlık, hatayı düzeltmek için her şeyi kenara bırakan ve düzeltmeye odaklanan bir yapım var. Yine kendim için. Egoistliğin bu şeklini seviyorum. Kafamı ‘aferin sana’ diyerek yastığa koymak en büyük hizmettir kanımca.Evet, hizmet. Bir davanın hizmetkarı olarak hissederim varoluşumu. Sanat ise aracım. Ötesi yok hayata bakışımda. Hizmetimi yüksek disiplin anlayışı ile yaptığımda rahat edebiliyorum. Tembellik yaptığımda ise öfkelenen birisiyim. Çalışmak, ( Benim alanında yaratmak ve sunmak) Allah'ı, evren’i, yüksek enerjiyi ; ne demek isterseniz deyin, hissetmektir çünkü. İşte o zaman yaşanası bu hayat denen ilginç şey.Bildiğimiz kadarıyla Sanatı ve sanatçıyı yaşatan bir aile yapısına sahipsiniz. Geldiğiniz noktada ailenizin desteği ve etkisi oldu mu?Olumlu olumsuz her şey destekler benim gibilerini. Etkiler, hizmet’imi , sınavımı vermemi sağlar tabi ki. ‘’Fikriye ve Latife–Mustafa Kemal’i Sevdim’ oyununuzla sizleri sahnede görüyoruz. İzleyicilerden umduğunuz rağbeti görebildiniz mi?Gördüm, görüyorum . Disiplinli, özverili ve bağımsız duruşumu sergilemeye devam ettiğim sürece de görmeye devam edeceğime inanmaktayım. Yarattığım ve paylaşmaya açık olduğum eserime ne kadar saygılıysam, izleyici de o kadar almaya açık olacaktır. Devam etmezse de, sorumlusu benim. ‘’Ben’ derken neyden bahsettiğimi de bilmiyorum çoğunlukla. Şu an bile.İtici bir güç var. Bazen dur, bazen yavaşla, bazen de koş diyen. O ne derse onu yapıyorum.Yukarıda da belirttiğim gibi, bir şey , bir konuya hizmet etmemi istiyor sanki. Benim görevim ise kendimi dünyevi boyutta geliştirmek. Zihinsel, ruhsal ve fiziksel.Tüm bu anlattıklarımı önemseyen izleyiciden, evet, rağbet görüyor eser.Aklıma düştü şu an ‘itici güç’ konusundan kaynaklı: Bazı psikologların sinirlendiğini bilirim. Nedir bu itici güç meselesi yahu? Tüm bunların mantıklı açıklaması var.’’ Diyen. (Şu an sesli gülüyorum.) Bizleri analiz edip edip arada neden sinirlenirler acaba? Neyse.Meslek aşkıyla işinize sımsıkı sarıldığınız ve hiç kopmadığınız aşina… Sizin bu tutkuyla sahneye bağlanmanıza sebep olan durum nedir?Hizmet bilinci. Benim hizmetim bu topraklar. Belki iki oyun sonra biter. Hizmetimi vermek için başka bir yere giderim. Bu hiç belli olmaz. NoktaTürk Tiyatrosunda sizi etkileyen isimler oldu mu?Zeki Alasya, Metin Akpınar, Adile Naşit, Münir Özkul gibi önemli isimler oldu tabii.Okuyucunun şunu bilmesini istiyorum. Ben tiyatroyu Almanya da öğrenmedim veya sevmeye başlamadım. Daha biz yurtdışına gitmeden, yerleşmeden önce ailem bizi her hafta sonu tiyatroya götürürdü. O zaman tiyatronun şaşahalı olduğu, hakikatken bir sözü olan yazarların olduğu, o sözü de iletmek isteyen oyuncuların olduğu dönemdi. Sadece kahkaha atıp, deşarj olup çıkmıyorduk bizi düşündürüyordu da… Bizi derken diyeceksiniz ‘’ kaç yaşındaydınız’’ küçücüktüm. Varlığımın bilincindeydim. O büyük ustaları gördüm. Bence bir insanın ilk izlediği şey, ilk öğretmeni kadar önemli, değerli çünkü hafızaya kaydediliyor. Şükürler olsun… Hamdolsun diyeyim ki devamı gelsin. Onlarla başladı bu macera…Türkiye‘ de Tiyatro” diye sorsak aklınıza gelen ilk cümle ne olur?Kurtarıcıyı bekleme. Yap!Gerek yurtdışında gerekse Türkiye’de birçok kez sahne aldınız. Bu bağlamda Türk seyircisinin kalite anlayışını değiştirdiğini düşünüyor musunuz?Yurdumuzun dışındaki yaşam şeklini, kültürü, verilen zihinsel, ruhsal savaşlar ile yurdumuzdaki verilen mücadeleyi karşılaştırmıyorum.Çok farklı sınavlardan geçiyoruz.Evet, yaşadığım, görebildiğim kadarıyla Avrupa insanı bizim henüz vermekte olduğumuz sınavları geçti. Tebrikler. Tamam. ‘Ben’ burada ki verilen sınava odaklıyım. Bu yüzden de ‘kalite’ denilen kelime beni yönlendirmemekte ve izleyiciyi bu şekilde değerlendirmemekteyim. Zaten o görev bana düşmez. Benim görevim,değerlerime sadık kalarak, yapabileceğimin en iyisini yapmak, ortak bir dil oluşturmak, güçlendirmek.‘’Fikriye ve Latife oyununu yazmaya nasıl karar verdiniz? İçinizde bu kıpırtıyı , ya da zihninizde bu fikri canlandıran bir olay mutlaka olmuştur.”Sene: 2004 . Yer : Berlin. Türkçe bilgim: Yok sayılacak kadar.Dürtü: Git kütüphaneye, Türkçe kitap bul, Türkçeni geliştir.Mustafa Kemal Atatürk ile karşılaştım. Okudukça aşık oldum, okudukça derinden sevdim. Peki ‘Ben ‘ ne yapabilirim?’’ diye sordum bizim için, insanlık için yaptıklarının karşısında ezilmemek için. Fikriye ve Latife Hanımlarla karşılaştım. Çok az bilgi toplayabildim. Rahatsızlık duyum. Bilgi toplamaya, onları hissetmeye odaklandım. Yazmaya başladım. Yazarken, Türkçeyi hatırlamaya başladım. Dil eksikliklerimi telafi etmek için çalıştım. Konuşmayı hatırlamaya ve eksikliklerim üzerine odaklandım.Yaşanmışlıklarını tarafsız, yargısız insanlara nasıl iletebilirim diye üzerinde çok çalıştım. Okuyucuların şunu bilmesini istiyorum. Altını çok kalın bir kalemle çiziyorum. Bu bir propaganda oyunu değildir. Propoganda amaçlı oynanması beklenen her yerden tarafımızca red gelmiştir. Ben propogandanın hizmetkarı değilim. Eğer böyle birşey bekliyorlarsa hayır. Bu bir belgesel de değildir. Bu‘’Fikriye ve Latife Mustafa Kemal’I sevdim’’ adlı bir oyun.Dilruba Hanım, son olarak bir aydınlanma mevzisi olarak yazdığınız ve oynadığınız oyunlar görevini yerine getiriyor mu?EvetPeki bunun enerjisini nasıl alıyorsunuz ?Boşverin enerjiyi, somut haliyle geliyor. Makale gibi yazılar geliyor. Fikriye ve latifeyi izlediğiniz zaman izleyicileri izleyin beni değil. Dışarı çıktıkları zaman insanların yüzlerine bakın, nokta. Dilruba Hanım sizinle gerçekleştirdiğimiz röportajdan inanılmaz keyif aldım. Okumaya doyamadığım kitap gibisiniz. Her cümleniz ayrı bir sayfa... Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz RÖPORTAJ: ZEYNEP ÇAYIR
Kültür-Sanat
03 Aralık 2019 - 14:35
Güncelleme: 03 Aralık 2019 - 20:51
SAHNEDEKİ TEK KİŞİLİK KADRO: 'DİLRUBA SAATÇİ'
Perde önünde ‘’tek kişilik dev kadro’’ dediğimiz söylemi oluşturan başarılı oyuncu. Sadece oyuncu mu? Aynı zamanda oyunlarında yaratıcılığını konuşturan bir yazar… Hepsi bu kadar mı? Elbette hayır, hayal ediyor, düşünüyor ve harekete geçiyor. Yönetmeye başlıyor. Dilruba saatçi, hangi dilde kaleme alırsam alayım sözcüklerim yetersiz kalır.
Kültür-Sanat
03 Aralık 2019 - 14:35
Güncelleme: 03 Aralık 2019 - 20:51