Yeşilçam’ın ‘Dört Yapraklı Yonca’ denen dört unutulmaz kadın oyuncusundan biri... Çocuk yaşta ulaştığı şöhretin basamaklarını hızla çıkarken oyunculuğuyla sinemaya çok sayıda kült film kazandırdı. “Susuz Yaz” (1963) filmi ile sinemaya girmiş ve o güne dek Türk sinemasına verilmiş en büyük ödülün sahibi (Berlin Film Festivali, Altın Ayı) olan Türk Sinemasının çınarı Hülya Koçyiğit, 180'e yakın filmde rol aldı üstelik bunların büyük çoğunluğunda başrol oynadı. Yakın dönemde akciğerinden zorlu bir ameliyat geçiren ünlü oyuncu ile Antalya’da sinemanın dünü ve bugününe dair sohbet gerçekleştirdik.
Sevenlerinizi üzen bir sağlık dönemi geçirdiniz bu süreçte neler yaşadınız?Maalesef. Ben sevenlerimin iyi temennileri ve dualarıyla iyileştiğime inanıyorum. Onun için şükrediyorum. Bana verdikleri güç için onlara teşekkür ediyorum.Yeniden sinemaya döndüğünüzü görebilir miyiz?Hiçbir zaman sinemadan kopmuyorum. Ama film yapmış olmak için film de yapmıyorum. İnandığım bir senaryo olursa, her zaman, her yaşta sağlığım müsaitse tabiki oynarım.Altın Portakal şimdiki adıyla Uluslararası Antalya Film Festivali sizin için ne anlam ifade ediyor?Festival benim için çok fazla şey ifade ediyor. Altın Portakal’da en çok ödül alan kadın sanatçı olmak benim için çok gurur verici bir şey.Türk sinemasının çok konuşulan, sevilen filmlerinde rol almış olmanın mutluluğunu yaşadım hep. Antalya’ya bir sorumluluğum ve manevi bir borcum var. Bütün bu duygularla burada olmak benim açımdan çok önemli diyebilirim.
Yeşilçam dönemi sizin için tam olarak ne ifade ediyor?O dönemle ilgili söyleyebileceğim bir dünya güzel şey var. Harika anılar biriktirdim. Ama hayat statik değil, duran bir şey değil. Devam ediyor, ikşaf ediyor ve hep kendini yeniliyor. Dolayısıyla bu bir bayrak yarışı adeta. Dün bayrağı taşıyanlar bugün onu yenilere devrediyor. Bugünküler de yarınlara devredecekler. Dolayısıyla herkes bir önceki nesilden öğrendiklerini bir sonraki nesle aktarmakla görevli diye düşünüyorum.Sinemanın yeni yüzlerini nasıl buluyorsunuz?Mükemmel gençlerimiz var. Eğitimli girişimci, donanımlı... O gürüşümcü ruhla dünyaya el uzatmaya çalışıyorlar. Festivallerden büyük ödüllerle dönüyorlar. Ben çok ümitliyim sinemadan. Ben gonları hep alkışlıyorum, onlarla gurur duyuyorum.
7’nci Genç Çınarlar Kısa Film Yarışması’nda ortaya çıkan yapıtları seyrettiniz, bu anlamda yeni nesili nereye koyuyorsunuz?Çocukları sanatla tanıştırmak, sanatla meşgul etmek, onlara sanatın güzelliğini hissettirmek beni çok çok mutlu etti. Eminim ki ödüllerini dağıttığımız tüm gençlerin içine sinema aşkı düştü. Kendilerini geliştirecekler, yarının sinemacıları olacaklar. Ne mutlu bize ki onların yanında olduk.Yarışmanın birincilik ödülünü alan filmde teknolojiyle alakalı sosyal mesajlar verildi. Ne söylersiniz?Çocuklarımızın aşırı derecede teknoloji bağımlılığı, aşırı derecede internet kullanıyor olmaları, onların üretim yapamamalarına neden oluyor. İletişim insanlar arasında olmalı. Demek ki gençler de başlamışlar bu endişeyi hissetmeye. "Ödül aldığım her dönem eyvah derdim. “Şimdi ben bu ödülü nasıl aşacağım, bir daha nasıl böyle bir ödüle kavuşacağım” gibi sorular aklıma üşüşürdü. Çok seçici olmam lazım, çok doğru projelerde oynamam lazım, doğru yönetmenlerle çalışmam lazım, diye düşünürdüm. Beni motive ederdi" RÖPORTAJ : MURAT ŞENTÜRK


