İnsanlık tarihinin utancıydı yaşananlar ama ancak insan olanlar utanabilirdi
Gördüklerim abisine küs çocuğun huysuzluğunu hissettirdi bana. Oyuna yenilen üvey kardeş yıllardır huzursuzdu. Ondandı bu duraksız yarışta boşa kürek çekmesi. Anladım çağın hastalığı alzeırmerın pençesindeydi. Geleceğe inat geçmişin izini taşıyordu hepsi.
Yine günlerden bir gündü. Biz gezi dolayısıyla Atamızdan yadigâr Osmanlı Mirası Balkanları bir grup arkadaş ile ziyaret ettik. Yunanistan ile başlayan gezimiz Sırbistan ile devam ediyordu. O ana kadar her şey çok güzeldi. Ta ki Alâeddin'in Sihirli lambasından Sırp Polisleri çıkana kadar Ancak işin içinde bir terslik vardı iyilik meleği yerine kötülerin efendisi Hades çıktı lambadan. Güle oynaya otobanda giderken birden önümüze fırlayan kedi misali aracımız ani bir frenle durduruldu. Balkanlar seyahatimizde karşılaştığımız rutin kontrollerden biri diye düşündük. Nasıl olsa 3 kutu kahveye, 4 kutu suya ya da en az 10 Euro'ya fit olurlardı sınır polisleri. Buraların adetine Volkan Konak'ın şarkısı cuk oturuyordu. Aleni aleniydi her şey. Avrupa'nın göbeğinde rüşvet almak Yugoslavyalı Hagi'nin her soruya normal demesine dönüşmüştü. Bizim de alışmamız kolay olmadı bu rüşvetlere. Gezinin altıncı gününde artık sınır kapılarına gelindiğinde yangın tatbikatı yapan itfaiyeciler gibiydik zil çaldığında hızlıca su pompası yerine Euroları hazırlıyorduk. Ama bu defa farklıydı. Baktık ki bekleme süremiz sinema salonlarında ki sınırı aştı otobüsten inmeye başladık tek tek. Sırp Polisleri dün geceden çok yemiş olacaklar ki o gün evrak hazımsızlığı vardı midelerinde. Ama yine de durdukça istiyorlar istedikçe doymuyorlardı evraklara. Maksimum birkaç saate tüm işlemler biter diyen Şef Polisin o gün mesaideki ilk günü gibi tutanağı yazması iki saatini aldı. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış misali profesyonel dizi kadrosunda ki polisler figüranlığı beğenmedi. 10 Eurolar bize işlemez diyen Sırp Polisi üç kuruş fazla olsun Kırmızı Oscar'lı olsun diye şoförlerimize mahkemede rol kesti. O kadar hazımsızlığın ardından depresyona giren Sırp Polisleri bu defada direksiyonu şoförlerin el yazısına çevirmişti. Velhasıl otoban havasına nazır çimlerin üzerinde genç yaşlı, çocuk yetişkin dinlemeden 6 saatlik beklemenin sonucu olarak 1600 Euro bedelle arkadaşlarımızı serbest bıraktılar. İşin aslını Makedon rehberden öğrendik. Meğer hayaller evrak hayatlar yazı diyen Sırp Polisleri her gün o otobanda Türk avına çıkıyormuş. Aralarında konuşurken "Hadi yine iyisin, iyi düşürmüşsünüz bunlar" diyorlarmış. Bu da yetmezmiş gibi Boşnakları Türk, Türkleri Boşnak, Müslümanları Türk, Boşnakları, Müslümanları, Türkleri aynı familyadan sanıyorlarmış. Türk ismini duydular mı "Türklere yok, Türklere çay yok' ezberine başlıyorlarmış. Gökten meteor yağdığındada onu da Türklere yoruyorlarmış. Bu mışmışlara verilebilecek örnekler denizde kum misali çokken ve Türk olmaktan her şartta her koşulda gurur duyarken yazımı arkadaşımın başından geçen farklı bir olayla noktalamak istiyorum:
Bir Türk otobüsü Sırbistan sınırına gelir. İlk olarak pasaportlar hazırlanır. Rehber eşliğinde evraklar Sırbistan Sınır Polisine teslim edilir ve sınır polisi sorar
-Bu gelenler Türk mü?
-Evet Türk
-Kaç gün kalacaklar?
-1 gece konaklayıp sabah gidecekler Polis inanmamakta ısrarlıdır.
-Emin misin?
-Evet, eminim bir sorun mu var?
-Bunlar ilk geldiğinde 500 yıl kaldılar da ondan
Iyi basmışlar kuyruğuna dua et yatırıp kaymamışlar sana