Dünya devletleri iç ürpertici birçok soykırıma soyundu defalarca II. Dünya savaşının etkileri tarihin sayfalarında tozlanma fırsatı bile bulamamışken bir soykırım da doksanlı yılların başında Boşnaklara yapılacaktı Dünya bir soykırımda daha sessiz film oynatmıştı başrol oyuncularına
Zaman makinesinde o yılların son durağına ulaşmak ise benim için o kitapla mümkün olacaktı
Sevdalinka 99 yılında Ayşe Kulin tarafından yazıldı Günümüzde ise yıllanmış şarap gibi raflarda alıcısının evine tanrı misafiri oluyor Belgesel nitelikli roman Yugoslavya'nın parçalanışı ile Boşnak katliamını konuk ediyor bir dizi bölümlerine
Kitap Bosna televizyonunda çalışan Nimeta'nın hayat öyküsü ile başlıyor. O dönem Sırp'ı, Hırvat'ı, Sloven'i, Arnavut'u, Makedon'u ve Boşnak'ı birlikte yaşıyor Yugoslavya'da Ülkede henüz top sesleri duyulmamışken savaş Nimeta'nın iç dünyasında başlayan aşk üçgeni feleği bile kıskandırıyor. Yasak aşkı Stefan ile kocası Burhan arasında sıkışıp kalan Nimeta bin keder yüküyle devam ediyor yoluna
Günler böyle geçerken Tito'nun kurduğu Yugoslavya'da çorap bir bir sökülmeye başlıyor. Slovenya, Makedonya derken Hırvatistan savaşmaya gücü olmadığı için Avrupalı ağabeyleri tarafından bağımsızlık madalyası alıyor.
Çocuklarına "Avrupa bize sahip çıkar, savaşın ne demek olduğunu biliyor musunuz siz, dünya yıllarca Yahudi katliamını gördü buna müsaade etmez' diyen Nimeta'nın annesi Raziye Hanım ise sıranın kendilerine geldiğini anlıyor
Yerim dar diyen Sırplar, Bosna'da savaş başlatıyor. Boşnaklar bağımsızlık için referandum ile evet oyu alıyor ancak kimse yanlarında olmuyor Avrupa'nın Boşnakların yanında olmaması şaşırtmıyor ancak Müslüman olan Boşnaklara Türkiye'nin yardım elini uzatmaması ise düşündürüyor
Bir diğer nokta savaşın korkunç yüzü. Ekmek yok, yemek yok, su yok, elektrik yok. Ancak dikkat çeken bir şey var. O dönem şehirde ki tüm yollar kapalı. Bu da bir tünel kazdırıyor ve kazılan tünel Bosna halkıyla yaralılara yaşam umudu oluyor Vahşet niteliğinde ki savaşın ortasında bile umut çöl çiçeği gibi yeşeriyor.
Fiko ise ambulansta hayatta kalmayı umut ederken son kez bakıyor mavi gökyüzüne "Elvada benim güzel Bosnam, elveda doğduğum toprak, sevgili memleketim, sevgili ailem, Elveda' diyor.
Peynirin yerini pirinç, kahvenin yerini ise kavrulmuş mercimek alıyor Karda kışta donmamak için ise şehrin ağaçları kesiliyor bir bir.
Savaşın korkunç yüzü gösteriyor kendini.
Kadınlar defalarca tecavüze uğruyor, el kadar bebekler işkence yöntemleri ile öldürülüyor, Evler, kütüphaneler yakılıp yıkılıyor, Hana'nın Azra teyzesi ise ekmek kuyruğunda bombalanıyor, toplu katliamlara kurban edilenlerden sadece biri oluyor.. Nimeta'nın meslektaşı Mirsada ise Müslüman olduğu için sadece tecavüz edilmekle kalmıyor, elleri kolları bacakları kesiliyor. 800 yılı aşkın sürede evlerini mahallerini ayırma ihtiyacı duymayan Sırp'ı Hırvat'ı Boşnak'ı bu kez birbirlerine karşı silah tutuyor.
Nimeta ise şimdi boş boş izliyor yerle bir olan Bosna'yı Çocukluğuna bakıyor O günleri hatırlıyor Dağa çıkan Fiko'yu düşünüyor ambulans yetişebilecek mi diyor savaşta yaralanan oğluna. Yine de umut etmekten başka çaresi olmadığına inanıyor.
Bense yarınlar ne olursa olsun umudunuzu kaybetmemeniz gerektiğini kitapta geçen şu satırlarla ifade etmek istiyorum:
"Aynı ırktan, kim bilir belki de aynı soydan geliyorlardı. Aynı yaşlarda, aynı boydaydılar. Aynı kadını sevmişlerdi. Ataları aynı Tanrı'ya ayrı yollardan ulaşmak istedikleri için, biri Boşnak diğeri Hırvat'tı. Bunu kendileri seçmemişlerdi, savaşmayı ve kaderlerini de seçmedikleri gibi. Ve ambulansta ki çocuğu kurtarmanın dışında, beklentileri yoktu yarınlar için.
Yarınlar, kurşun, havan topu ve bombaydı, kandı. Ama her ikisi de farkına varmadan daha güzel günleri' bekliyorlardı. İnsanlar, değişik inançlarla ve hırslarıyla ne kadar karıştırırlarsa karıştırsınlar, kana acıya, şiddete bulaştırsınlar bu muhteşem dünyayı yaşam bir umuttu sonuçta. Hiç bitmeyen bir umuttu.'