BENDEN DAHA ÖNCE GELEN VAR MI? HATTA BENDEN DAHA GÜZELİ VAR MI? (!)
Türkiye kamu kurumlarında yeni trend, biyometrik yöntemlerden biri olan yüz tanıma sistemi ile personelin devam takibini yapmak. Dikkat kurumun güvenliğini değil!!
İsterseniz biraz bu yüz tanıma sistemini tanıyalım;
Biyometrik yöntemlerden biri olan yüz tanıma sisteminin çalışma mantığını özetlemek gerekirse; bir dijital video kamera ile bir kişinin yüz görüntülerinin analiz edilmesini, gözler, burun, ağız ve çene kenarlarındaki mesafeler de dahil olmak üzere bütün yüz yapısını ölçmesini ve bu ölçümlerin saklandığı veritabanı ile bir kullanıcı kamera önüne geldiği zaman yapılan karşılaştırmalar neticesinde kimlik tespiti yapar ve bunu veri tabanına tarih ve saat bilgisini de ekleyerek kaydeder.
En son Danıştay 11.dairesi’nin 13.06.2017 tarih ve E.2017/816, K.2017/4906 sayılı kararı ile “özel hayatın gizliliği kapsamında yüz tanıma uygulamasının sınırlarını usul ve esaslarını gösteren bir yasal dayanağın bulunmadığını, toplanan verilerin ileride başka bir şekilde kullanılmayacağına dair bir güvencenin mevcut olmaması nedeniyle anayasal ilkeler ile bağdaşmadığını belirterek, bir sendikanın yüz tanıma sistemini iptal başvurusunu haklı bulmuştur (daha önce de yerel mahkemelerin ve Danıştay’ın almış olduğu kararlar vardı).
Buna rağmen, yeni bir yasal düzenleme yapılmadan niçin kamu kurumları bu uygulamayı gerçekleştirmekte ısrar ve acele eder anlamak mümkün değil.
Kanun bir yana, yüzlerce insanı ilgilendiren bir konuda, insan psikolojisini ve insan davranışlarını en iyi incelemesi gereken üniversiteler, bu sistemi kurarken çalışanlar üzerinde nasıl bir etki yaratacağı üzerine bilimsel bir araştırma yapmışlar mıdır, yoksa ben yaptım oldu mantığı mı geçerli olmaktadır (her gün bir metalin karşısına geçip kendini tanıtmak nasıl bir travma yaratacaktır). Bu sistemin uygulayan ve uygulayacak olan kurumlarımız, örneğin belediyede uygulanıyorsa, belediye başkan yardımcılarımız, daire başkanları, müdürler, üniversitelerde, hastanelerde uygulanıyorsa başhekimler, başhekim yardımcıları, müdürler, hocalar, asistanlar anayasanın eşitlik ilkesine göre bu yüz tanıma sistemini kullanacaklar mıdır, yoksa sadece hemşireler, memurlar ve taşeron işçileri bu metalin karşısına her sabah ve her akşam geçip ben geldim gidiyorum mu diyeceklerdir?!
Amaç personel takip ise, sabah 08.00 de mesaisi başlayan biri, yüz tanıma sistemini gerçekleştirdikten sonra çalıştığı birime hiç uğramazsa bu kişinin mesai saatleri arasında olup olmadığı nasıl kontrol edilecektir? (Yönetimlerin bu sistemi kurmasındaki asıl neden personeline güvenmemesi mi yoksa denetim zafiyeti mi? Eğer öyleyse kurumlara benim daha radikal bir önerim var: hepimize bir çip takın, sorunu hiç olmazsa toptan çözmüş oluruz, kaçta geldiği, kaçta gittiği, kiminle görüştüğü, ne yaptığı gibi (!))
Mahkeme kararlarına rağmen bu sistemi kuran veya kurmaya çalışan kurumlar, bu sistemin de mahkemeler tarafından iptal edilmesi halinde ne yapacaklar? Yapılan bu masrafların sorumlusu kim olacak? Bu sisteme harcanan paralar yine Türk halkının cebinden mi çıkacak yoksa kararı verenlerden mi? Bizim karşı çıkmamız teknolojinin gelişmişliğine değil, amacımız gelişen teknolojinin kanunlara uyumlu hale getirilip, insan psikolojisini de gözeterek hizmete sunulması.
Son Söz;
Son zamanlarda gündemde sıkça metal yorgunluğundan bahsediliyor. Metali bilmem ama biz çok yorulduk. Niye mi yorulduk?
Liyakat sisteminin olmayışından, çalışma saatlerimizin düzensizliğinden, personel yetersizliğinden, maaşlarımızın enflasyon karşısında erimesinden, döner sermaye katkı paylarındaki adaletsizlikten, asansörümüzden tutun da yemekhane ve kafelerimizin ayrıştırılmasına kadar nedenler zinciri yordu bizi.
Sayın yetkililer, inanın yüz tanıma sisteminden daha insani önceliklerimiz var. Ayşe ÖZDEMİR