Gencecik 11 kadın, elim bir uçak kazasında, hayatlarının baharında bu dünyadan göçüp gittiler.
Ve bunlardan üç tanesi de hamileymiş.İnsan olan herkesin yüreğinin cız edeceği bir durum.Gencecik ölen kadınlarımıza rahmet, ailelerine de Allah sabır versin diyorum. Maalesef, aileleri bu gencecik insanların acısıyla uğraşırken, bir de insan kılıklı iblislerin sosyal medyadaki paylaşımlarıyla uğraşmak zorunda kaldılar.
*
Hergün bel altından fetva veren sözde hocalar, biriniz de çıkıp desenize, dinimizce de, örfümüzce de ölülerin arkasından konuşulmaz, öleni küçük düşürecek, incitecek, insanların zihninde soru işaretlerinin oluşmasına sebep verecek türdeki konuşmalar, yazışmalar, ölenin ruhunu da, yakınlarını da yaralar diye.
*
Ama ne fark eder onlar için.Ha 9 yaşında olsun, ha 29 yaşında.
Kadın olsun da…. Ölü yada diri farketmez… Yazıklar olsun size…
Ama şunu unutmayın: Her nefis ölümü tadacaktır.
***
Biz, bam telimize yani menfaatimize dokununca sesimizi çıkartıyoruz. On kuruş cebimizden çıkınca neredeyse dağları deliyoruz. Öyle bir haldeyiz ki, günü yaşa, menfaatine bak, gerisine gölge etme, başka ihsan eylemem diyoruz.
*
Tabiiki, cebimize girecek çıkacak para için haklarımızı savunmalıyız. Ama,haksızlıklara uğradığımızda, bir üniversitenin yayınladığı ve binlerce kişinin ders kitabı olarak okuduğu bir kitaptahemşireler postacılarla birlikte hediye verilecek kişiler olarak tanımlandığında, (bir önceki yazımda belirtmiştim), ayrıcalıklı asansöre, ayrıcalıklı kafeteryaya, ayrıcalıklı otoparklara ve geçmiş zamanda bir sözle çalışanların yer değiştirmelerine ses çıkarılmazken, sadece döner sermaye katkı payı için gösterilen tepkiler havada kalır.(ki, onda bile birlik-beraberlik olunamadı). Tabii burada şu anlaşılmasın, bu tepkiye duyarsız kaldığımdan değil, çalışanların ayrımcılığa tabii tutulduğu tüm olaylar için duyarlılığımızı göstermemiz gerektiğinden bahsediyorum.
*
Unutmayalım, belki bugün cebimize girmesi gereken para giderse, onu ileride kazanabiliriz.
Fakatdeğerlerimiz veinsani yargılarımız giderse, onu geri getirme imkanı ne kadar var?
***
Bana diyorlar ki, sen niye sendikaya üye olmuyorsun?
Sendika nedir?
Türk Dil Kurumu’na göre sendika; “İşçilerin veya işverenlerin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular bakımından çıkarlarını korumak ve daha da geliştirmek için aralarında kurdukları birlik”tir.
Yani kısacası, bizim haklarımızı, çıkarlarımızı, görevde yükselmelerimizi kariyer, liyakat çerçevesinde korumak için kurulan sivil toplum örgütleridir. Buna baskı grupları da diyoruz.
*
Lütfen, yakın veya uzak çevrenize bir bakın.
Geçmişte sendika temsilcisi veya dernek temsilcisi olanlar, şimdi hangi makamdalar?(Bunu a,b,c kurumları ya da a,b, c sendikaları diye ayırmıyorum)
Geldikleri bu makamlara, görevde yükselmeyle mi, kariyerle mi, liyakatle mi geldiler? Amaç özel kazanım mı yoksa genel kazanım mı?
*
Ben kendimden bir örnek vereyim. 2012 yılında haksız yere görevden alınınca, 20 gün sonra benim yerime sendika temsilcisi bir arkadaş görevlendirilmişti.
Bir sendika temsilcisinin bu göreve gelmesi etik midir dedim? Ama o sendika temsilcisi hak etti dediler. Yani sendika temsilcisi olmak, o göreve gelmek için yeterliymiş!
Kısacası… Hak araması için seçilenler …
(Sivil toplum temsilcileri görevde yükselemeyecekler mi, tabi ki yükselecekler ama bu, liyakat, kariyer çerçevesinde olmalı)
*
İşte,baştan bunun için kaybettik. Ben de dahil, hepimizin başını öne eğip düşünmesi lazım.
Döner sermaye katkı payından 70 kuruş alsak n’olur, 70 lira alsak n’olur diye.
Değerlerimize ve hakkaniyetimize sahip çıkamadıktan sonra….
*
Not: Şimdi belki birileri bu yazıyı okurken diyecektir: 2005 yılında sen Halkla İlişkilere geçerken hak etmiş miydin diye… Evet, hak etmiştim. (O yıl, Hasta Hakları Birimi, diğer adıyla Hasta İletişim Birimi’nin yasal olarak kurulması gerekiyordu ve ben “Halkla İlişkiler ve İletişim Dalı”nda yüksek lisans yapan tek hemşireydim.)
***
Hem yazı yazıyor hem de internette haberlere bakıyordum. Adnan’a dönerek, “dünyada 640 milyon obez, 810 milyon açlık sınırında insan varmış. Yani obez insan sayısı açlık sınırındaki insan sayısına eşitleniyor” dedim. Adnan, her zamanki hazır cevaplığıyla “bana öyle bakma, ben iri kemikliyim ondan biraz kilolu gözüküyorum” dedi.
Güldüm… Mesele sen değilsin sevgili Adnan… Her konuda doymuyoruz vesselam.
Ne kadar çok yersek, o kadar daha çok istiyoruz.
***
“Allah, bize vicdanı, adaletin terazisi olsun diye vermiş” diye bir söz duydum geçenlerde.
İşte bu terazi kaybedildikten sonra, gerisi hikaye….
Not: Manşet resmini Caner Yaman’ın kitabından aldım. Kendisine teşekkürler.
Ayşe ÖZDEMİR