İlk önce, Mustafa belgesi ile Ulu Önder Atatürk’ü gölgelemeye, karalamaya, farklı göstermeye çalışacaksın. Bu görevin bittikten sonra da Devletin sırlarını “İşte devletin yok dediği silahlar” başlığıyla tüm dünyaya övünerek açıklayacaksın. Devlet bu, ister silah gönderir ister çikolata, ister böceğe gönderir ister çiçeğe gönderir, sana ne! Büyük abilerinin gönderdiği silahları, bombaları sorguluyor musun? Sen de çok iyi bilirsin ki, o sığındığın devletler ve müttefikleri bunu her zaman yapar!
Tasvip etmediğim silahlı saldırıya uğrayınca korkudan karının arkasına kaçacaksın (nasıl erkeklikse !!!), Türkiye’de paçan sıkışınca, yurtdışına abilerinin yanına kaçıp, birilerine ajanlık yapıp, ülkeyi ihbar edeceksin, sonrada sana yazar diyeceğiz öyle mi?
Kaçtığın yerde, ne yazarsın ne yazmazsın bilmem ama biz sana yazar dersek Uğur Mumcu’ların, Taner Kışlalı’ların, Abdi İpekçi’lerin kemiklerini sızlatırız.
SON SÖZ;
Yok, ille de yazar görmek istersen; Ulucanlar, Sinop, Çankırı, Bursa ve daha nice cezaevlerinin nem kokan duvarlarına, zindanlarına sor; gerçek yazarlar bu vatan için neler ödemişler diye!
Kemal Tahir’in ve Nazım Hikmet’in 12 yıl yattığını, Necip Fazıl’ın 10,5 yıl, Aziz Nesin’in 5,5 yıl yatıp 250 kere yargılandığını, Uğur Mumcu’nun, Mümtaz Soysal’ın, Orhan Kemal’in yakın tarihte İlhan Selçuk’un, Nedim Şener’in, Soner Yalçın’ın ve daha nicelerinin ne kadar yattığını gör. Onlar sıkışınca kaçmasını bilmiyorlar mıydı? Ama kaçmayı değil, bu vatan için hapis yatmak dahil hayatlarını hiçe sayarak mücadele etmeyi seçtiler. Ve Onlar, o kadar çektikleri acılara rağmen, ne devletin sırlarını ne de Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticilerini satmayı akıllarından geçirdiler.
İşte bizim gerçek yazarlarımız Onlardır...